Doğukan Manço’nun müziğe meraklı olması biraz genlerinden, biraz da çocukluğunda elinden düşürmediği plaklardan kaynaklanıyor. Ama ünlü bir babası var diye kapıların ona hep kolay açıldığını düşünenlere “Bütün varlığımı, 30 yaşından sonra kendim kurdum” diyor…
Hürriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda Doğukan Manço içini döktü.
–Yeni şarkın “Ben Adam Olmam”. Baban Barış Manço’nun ‘Adam Olacak Çocuk’ isimli bir programı vardı. O zaman sorayım, sen ‘adam’ oldun mu?
İnsanın bunu kendi için söylemesi garip olur. Ama hayatım boyunca beş adamlık çalıştığımı söyleyebilirim. Takdir dışarıdan bakanların…
–Barış Manço’nun oğluna her şey altın tepside sunulmadı mı?
Babam ölene kadar öyleydi, her şeyimiz vardı, köşkte yaşıyorduk, babamın araba koleksiyonu vardı. Evde öyle bir hayat içindesin, dışarıda yurdum insanısın. Bu dengeyi kurmak bir çocuk için çok zormuş, şimdi anlıyorum.
–Babanı kaybettikten sonra maddi zorluklar yaşadınız…
Her şeyi kaybettik. Ben bütün varlığımı, 30 yaşından sonra kendim kurdum.
–Böyle bir kayıp yaşamanızın sebebi neydi?
Babamın ölmeden önceki ortakları, babam öldükten sonra babamın başvurduğu krediyi çekmiş. Biz bilmiyorduk, sonra bu borcu ailecek temerrüt faiziyle ödedik.
–Şarkılardan telif gelmedi mi?
Yıllarca teliflerimizde tedbir kararı vardı. Son birkaç yılda, sorunlar çözüldükten sonra birtakım telifler gelmeye başladı. Telif yasası da Türkiye’de yeni yeni gelişiyor.
–Her şeyi kendin yaptın yani…
İlk kredi kartımı 2009’dan sonra çıkartabildim. 2009 yılına kadar bankalardan blokluyduk. Tırnaklarımla kazıya kazıya çalıştım. 15-20 kişiye DJ’lik yaparak başladım işe, radyo programcılığı yaptım. Amerika’da boyacılık, garsonluk, valelik… Ve hep güçlü durmak durumundaydım.
–Aslında o kadar parlak değilmiş senin için hayat…
Biliyor musun, hiç ağlayamayan bir insan oldum.
–Neden?
1999’da babamın ölüm haberi verilirken arkamdan seslendiler “Şu an annen sana bakıyor, sen ne yaparsan onu yapacak” diye, ben ağlamayı o gün unuttum. Çünkü güçlü durmam gerekiyordu. Meğer o güçlü duruş beni yormuş.
–Şimdi “Keşke duygularımı yaşasaydım” dediğin oluyor mu?
Tabii, keşke ne hissettiysem olduğu şekliyle yaşasaydım.
–Barış Manço’nun oğlu olmak hayatını nasıl etkiledi?
41 yaşında psikolojik destek almama yol açtı.
–Neden?
Çünkü bunun yükünü yaptığım her işte taşıyorum. Şu anda da destek alıyorum. ‘Ünlü çocuğu olmanın altından nasıl kalkılır’ın okulu olsa gider öğrenirdim.
–Bu anlattıklarının sebebi hep babanla kıyaslanmak mı?
Evet, benim en büyük zorluklarımdan biri Barış Manço’nun oğlu olmanın getirdiği beklentiydi. Niye yarışa merak duydum? Niye DJ’liğe ilgi duydum? Niye şarkıcı olmadım? Sahnede şarkı söyleme travmasını 10 yaşındayken yaşadım. Ama araba yarışında kimse kalkıp “Arabayı tıpkı babası gibi gazlıyor” demiyor, çünkü o bambaşka bir dünya.
–Şu travmanı anlatsana…
10 yaşında, çocuk kampındaydım, “Doğukan ne yapar? Doğukan, Barış Manço’nun oğlu, şarkıyı en iyi o söyler” dediler. Çıktım sahneye ama hiç öyle olmadı. Cümleyi tamamlayamadan detone oldum. Amfi tiyatroda 200 öğrenci vardı, hepsi gülüp alay etti benimle.
–DJ’liğe merakın nasıl başladı?
Ben plaklarla büyüdüm. Belçika’ya çok sık gidip geldiğimiz için MTV seyretme şansım oluyordu. Orada plaklarla oynamaları falan görüyordum. Evde Batıkan’la müzik yapacağız diye kırdığımız plağın haddi hesabı yoktu. Ama annem “Okullarınızı bitirin, ondan sonra böyle şeylere zaman ayırın” dedi. Ben de okulu bitirdikten sonra başladım müziğe, keşke hayallerimi ertelemeseydim.
–Ne okudun?
Şehir bölge planlama bölümünü bitirdim ama isteyerek mi, hayır. O bölümle ilgili bir şey yaptım mı, hayır. Sadece okul bitsin de hayallerime kavuşayım diye okudum.
-Artık mutlu musun?
Olacağım. Geriye baktığımda sadece aşk ya da sevgiyle ilgili değil, çok arkadaş da kaybetmişim ama zararın neresinden dönersek kârdır, hiç olmazsa fark ettim.
-Adrenalin tutkusu nasıl başladı?
O baskılandığım dönemde beni hayattan koparan bir olaydı. Otomobilden önce bisikletlerle, patenlerle şov takımları oluşturmuştum. Öğrenciliğimde şovlar yapardım, bir de grubum vardı ‘Uçan Mantarlar’ diye. Şimdi de otomobile ve ekstrem sporlara ilgim var.
-Kaç araban var?
Sekiz. Araçları topluyorum, restorasyon ve modifiye yapıyorum. Pandemide evimin altını garaj yaptım. YouTube’da bir kanal açtım, tecrübelerimi orada paylaşıyorum.
-Hiperaktif bir halin var. Biraz da sinirli gibi…
Evet, hiperaktif ve sinirli bir tipim. Ama o patlamaları kendi içimde yaşıyorum.
Art niyet değildi, bence dikkatsizlikti
–Bir sürü şarkı içinden cover’lamak için neden Serdar Ortaç’ın ‘Ben Adam Olmam’ şarkısını seçtin?
Bir cover, bir yeni parça çıkararak ilerliyordum. ‘Ben Adam Olmam’ daha önce cover’lanmamış bir şarkıydı. Sahnede çaldığımda da iyi tepki alıyordu, “Yapalım” dedim. Ama o dönemde Emre Altuğ ile ‘Zalim Sultan’ devreye girdi. Sonra pandemi başladı. YouTube kanalı aslında farkında olmadan sahne tarafımı besledi. Normalleşme başlayınca da şarkıyı yayımladım.
–Solist olarak Funda’yla çalışmaya nasıl karar verdin?
Vefalı, işini aşkla yapan bir şarkıcı ve kaprisi yok.
–Konu birlikte çalışmaya gelmişken şarkıcı Nazlı, son parçan için “Onları Serdar Ortaç ile ben tanıştırdım ama şarkının çıktığını tesadüfen gördüm” dedi…
Dört sene önce bu şarkıyı yaparken Nazlı ilk dinlettiğim kişilerdendi. “Ben okurum” dedi. “Hadi Serdar’a gidelim” dedim fakat bir sene sonra beni hayatından çıkardı. Dolayısıyla benim onunla şarkı yapma olasılığım ortadan kalktı. Beni hayatında istemeyen birine ne diyeyim? Bağlarımız tamamen kopmuştu.
–Üzülüyor musun böyle şeylere?
Polemikten uzak bir insanım, agresifim ama yine de çözüme ulaşırım. Dolayısıyla bu tarz şeyler beni yıpratıyor.
–Geçen hafta bir olay daha gündeme geldi. Zeynep Bastık’ın senden önce sahneye çıktığı bir konserde, programını senin en çok bilinen cover’larından ‘Sakin Ol’la ve yeni şarkın ‘Ben Adam Olmam’la kapatmasına “Benim sahneme hiç mi saygın yok” diyerek tepki gösterdin…
Zeynep’le tanışıklığım yok. Yani ona karşı kişisel veya olumsuz bir duygu beslemem söz konusu değil. Hatta müzik tarzına sempatim var. Ama ben bu tip şeylere hassasiyet gösteririm, repertuvarımda aynı organizasyonda sahneye çıkacağım kişilerin şarkısı olmaz. Karşımdakinden de aynı hassasiyeti beklerim. Art niyet olduğunu düşünmüyorum ama bence dikkatsizlikti.
İç çamaşırı gelmedi ama göğsüne yazı yazıp açan oldu
–DJ performanslarında birçok farklı şarkı çalıyor, dinleyicinin nabzını tutuyorsun. Eskiden yaz hitleri furyası olurdu, şimdi hit yokmuş gibi. Neden?
Sebep hızlı tüketim. Hiçbir şarkı hit olacak kadar barınamıyor. Müzik yapmak kolaylaştı, bilgisayarı olan herkes müzik yapabiliyor. Ama gündeme hitap eden bir şarkı yakalasanız bile listelerde kalma ömrü maksimum üç hafta. Herkesin elinde telefon, bir şeyleri hızla geçiyor. Babam 1982’de bir röportajında “En büyük kompüter insan beynidir. Çünkü onu da insan beyni yarattı. Çok yakında insan beyni kompüterin esiri olacak” diyordu. Şu anda onu yaşıyoruz, makinelerin esiri olduk.
–DJ’ler mekâna hükmeden, çaldıkları süre boyunca arzulanan kişilerdir. Senin için o kabinde olmak nasıl bir duygu?
Orası tam bir terazi. Bir tarafın ağırlığını kaçırdığınızda o denge bozuluyor ve kitlenin bir kısmını kaybediyorsunuz. Mesela festivaldeki insanlar sizle beraber o enerjiyle akmaya hazırdır. Ama gece kulübüne gelen insan beklenti içindedir. Hem mekân mutlu olacak hem müşteriler… Bütün gece kafanız saat gibi çalışır.
–Kabindeyken ahlaksız teklifler aldığın oluyor mu?
Alıyorum.
–Neler geliyor?
Her şey.
–Telefon numarası mı iç çamaşırı mı?
İç çamaşırı hiç gelmedi ama göğsüne yazı yazıp açan oldu.
–Ne yazmış?
Onu okuyamadım.
-Değerlendirir misin bu teklifleri?
Kabinde inanılmaz bir adrenalin var, onun üstüne çıkacak bir teklif gelmedi.
–Çapkın mısın?
Evet, çapkınım.
–Bir daha evlenir misin?
Evlenip boşanma sebebim biraz toplum baskısıydı. Uzun yıllardır süren tükenmiş bir ilişkiydi. Benden bekleneni yerine getirmek gibiydi. Bu da herkesi mutsuz etti, o yüzden bir daha düşünmüyorum.
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.