“Kitapları seviyor musunuz öyleyse hayatınız boyunca mutlu olacaksınız demektir.”
-Jules Chore
Son zamanlarda yapılan araştırmalar ve istatistiklerden yola çıkarak söyleyecek olursak; bereket versin, kitap okuma oranında ciddi bir artış söz konusu. Şüphesiz bu, yüzümüzü güldüren bir gelişme. Ama yine de ihtiyatlı davranmak gerekiyor, çünkü şu bir gerçek ki, arzu edilen seviyenin katbekat altındayız hâlâ.
Aslına bakarsanız, kitaplar da, tıpkı yeme içme gereksinimimiz gibi, en temel ve insancıl ihtiyaçlarımızın başında geliyor. Fakat ne var ki, kitapların, beynimiz için önemini yeterince kavrayamadığımızdan olacak, henüz bu gerçekle uzlaşabilmiş değiliz.
Öte yandan, tuhaftır, sıra kitaplara gelince, bahanelerimiz bitmek bilmiyor. Ya kitap okumaya ayıracak vaktimiz olmadığından yakınıyoruz, ya çok yorgun oluyoruz, ya kısmet olmuyor ya da kitaplar çok pahalı oluyor. (Sanırım en gülünç bahane bu olsa gerek)
Ama gel gelelim gezip tozmaya, film ya da dizi izlemeye, kitle iletişim araçlarında zaman geçirmeye ve alışveriş yapmaya zamanımız ve paramız bol.
Kabul etmek gerekir ki; kitap okumak, farklı dünyalara açılan kapıları aralamanın en keyifli yoludur.
Dahası, kitap okumak; yeni kültürler keşfetmek, tarihin tozlu sayfalarında gezinmek, stresi azaltarak uyku ve yaşam kalitesini arttırmak ve en doğru bilgilere ulaşmak adına atılabilecek en güzel adımdır.
Görmüş olduğumuz gibi, kitap okumanın oldukça fazla yararı var. Fakat şimdi eğri oturup doğru konuşalım: Tüm bu yararları bir tek kitap okuyarak görmek mümkün değil: Tam tersine, kitap okumak ancak bir alışkanlığa dönüştüğünde, düzenli olarak gerçekleştirilen bir eylem haline geldiğinde fayda sağlayacaktır.
Arap dünyasının Arapçaya dokuzuncu yüzyıldan beri çevirdiği kitap sayısının tamamının, İspanya’nın her yıl İspanyolcaya çevirdiği kitap sayısına eşit olduğunu biliyor muydunuz?
Doğrusu bu, Arap coğrafyasının yüzleşmesi gereken, korkunç bir hakikattir.
On altıncı yüzyılın Paris’indeki en büyük eğlencelerden biri, kedi yakmaktı. Yaz ortası panayırlarında, bir emprezaryo* (*konser, opera vb.) onlarca kediyi bir ağla yakalar, özel bir sahnede bu ağı bir kaldıraç vasıtasıyla havaya kaldırır ve sonra da, sırf insanlar eğlensin diye, o kıvranıp kıpırdanan bohçayı şenlik ateşine atardı. Toplaşan izleyiciler de, “acı içinde uluyan hayvanlar tutuşup kızarır ve sonunca kömürleşirken kahkahalar atardı.” Bugün bu ve benzeri anekdotlar bizi güldürmüyor aksine dehşete düşürüyorsa, bunda kitapların -kitap okumanın, bilinçlenmenin- rolü büyüktür kuşkusuz.
Son bir şey daha söylemek gerekirse, düzenli olarak kitap okuyan insanların beyninde yeni nöron bağlantıları oluştuğu ve zekâ kapasitesinin arttığı gözlemlenmiştir
Haftaya görüşmek üzere
Esen kalın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.