Reklam
Reklam

SON DAKİKA

Spot Haberler
Dilek Bozkurt

Dilek Bozkurt yazdı… “Gazeteciyim” demeye utanıyorum

17 Mart 2025 tarihinde eklendi.
Dilek Bozkurt yazdı… “Gazeteciyim” demeye utanıyorum

Şimdi nereden başlamalı?

Bilemiyorum ama yazmak ve yaşadıklarımı aktarmak istiyorum. Bu belki biraz iyi gelecek ve belki de yaşadığım şeyleri okuyanlar da bir nebze olsun sorgulamaya vesile olacak. Doğrusu bana karşı ön yargısı olan ve hiçbir şeyi bilmeyenler için anlaşılır olmak elbette ki mutluluk verecek.

Kıymetli okuyucu, size inandığım bütün doğrular adına yemin ederim ki gazetecilik yapmak benim için çok ama çok zor bir hâl almıştır. Gerçekleri yazmanın, haksızlıklar karşısında durmanın bedellerini ağır şekilde ödüyorum. Yaşadığım onca şeye rağmen yine de gazetecilik refleksimi durduramıyorum. İnanın durdurabilmenin yollarını arıyorum fakat gün sonunda ya gündemi yorumlarken, ya haber yazarken ya da belge yayınlarken buluyorum kendimi.

Bu yaştan sonra ne iş yapacağımı da bilmiyorum. Hoş bu meslekten de inanın zerre para kazanmıyorum. Zaten gazeteciyim demeye de epey bir süredir utanıyorum. Çünkü maalesef ki gazetecilik mesleğinin itibarı yerle yeksan edilmiş durumda. Ve ne yazık ki bu duruma gazetecilik faaliyeti gösteren insanlar sebep oldu. Yerelden – ulusala çoğunluk ( Herkes değil ama ÇOĞUNLUK) mesleği ayağa düşüren insanlarla dolu.

Bedava kahvaltılar, bedava iftarlar, herhangi bir yayın organıma reklam alayım veyahut elimde şu belge var dur şu iş adamına elimde belgen var diyeyim de yazmayarak para kazanayımcılar ortada fink atıyor.

Bir iş insanı ile karşı karşıya geldiğinizde gözlerinden okunuyor; aman diyor reklam mı isteyecek ya da belgeyle tehdit mi edecek?

Onlarda bu yeni sistemin şifrelerini çözmüşler ve belli bir ücrete haberlerini yaptırıyor ve böylece el altında tutuyorlar bu sözde gazetecileri.

İş insanının birinin kardeşi sırf X ( Tweeter) üzerinden gündemle ilgili bir yorumda bulunduğum için hakaret etmiş ve şu sözleri sarf etmişti: ” Kemiğini atsam koşa koşa gelirsin .” O şahsın sözleri aslında bana değilmiş arkadaşlar önüne kemik atıldığı için saygı duruşunda duranlaraymış. Ne bilsin beni! Bilememiş, diğerleri gibi sanmış da konuşmuş. Bugün geldiğim noktada vallahi onlara da kızamıyorum.

Çünkü şunu gördü bu gözler; meslek örgütü- gazetecilerin birlik beraberlik ve dayanışması için kurulan platformlar hakaret edilen gazetecilere karşı kınama yayınladıkları yerlere plaket vermeye kadar gidebiliyor. Evet evet yanlış okumadınız, tam olarak bunlar vuku buluyor. Böyle bir omurgasızlık böyle bir vizyonsuzluk almış başını gidiyor.

Değerli okuyucu Türkiye maalesef “Sivil Toplum Örgütü” çöplüğüne dönüşmüş vaziyette. Bunu yıllardır her harekette bulunan aktivist bir kardeşiniz olarak söylüyorum. Sivil Toplum Örgütlerinin varlığının, kuruluş amacından sapması, mevcut konumda olmaması gereken kişilerin başkanlığa getirilmesi münasebetiyle tehlikeli sonuçlar doğuruyor. Kişilerin kendi ajandalarına aldıkları notlar dâhilinde uygulamaya çalıştıkları planlarının ve stratejilerinin bir parçası olmak istemediğiniz zaman, hiç sekmez, işleyişte problem çıkaran – sevilmeyen – uzakta tutulmaya çalışılan kişi oluyorsunuz.

Bir de işin içinde şeffaflık yoksa aman aman diyeyim uzak durun. Her zaman söylerim yine yineleyeyim hiç şüphesiz her hareketin projelerini gerçekleştirmek için maddi olanaklara ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacı karşılarken bulduğunuz kaynaklar alana hizmet etmenizi engelleyecekse (tarafsızlık ilkesine zarar verecek ve kişisel menfaatlere hizmet edecekse) ve şeffaflık göstermeyecek düzeydeyse belki çalışmalarınızı kısa vadede gerçekleştirebilirsiniz ama şeffaflığın olmadığı yerde, çanak çömlek bir gün patlak verir.

Bu konuya da girmişken şunu söyleyeyim basın ile ilgili çoğu meslek örgütü gazetecilerin sesi naraları atar, fakat hep kişisel ikbal uğrunda döner dururlar. Öyle ki meslek örgütü denilen toplulukların, WhatsApp gruplarında gerçekleri konuşmanıza dahi müsaade etmediğini hadsiz şekilde sesinizi bile kısmaya kalktıklarını görürsünüz. Meslek örgütü topluluğu denilen yerde gazetecinin sesinin kısılması da ne ironi değil mi? Benim için tek başına olmanın bir yere bağlı olmamanın özgürlüğünün verdiği bu devasa iddianın huzuru içinde yazıyor olmanın keyfi paha biçilemez onu da söyleyeyim.

CÜZZAMLI DİLEK ‘E YAKLAŞMA

Bu üst başlık benim bir diğer yaşadığım gerçek. Sırf gerçekleri yazıyorum diye bana karşı yapılan ambargolardan bir tanesi de bu. Cüzzamlıymışım gibi bir muamele ile insanları benden uzaklaştırma çalışmaları yaptılar.

  • Bazı Belediye Başkanlarının Kılıçdaroğlu ‘cu o dediğini ve fotoğrafta yanımda duran gazeteciye
  • ” Ne işin var onun yanında?” diye ültimatom verdiğini
  • Bazı İlçe başkanlarının yazdıklarım hoşuna gitmediği için (Özellikle Kılıçdaroğlu Kurultay meselesini) ona selam dahi vermeyeceksiniz dediğini
  • Bazı dernek başkanlarının, eski Milletvekili biriyle X Platformunda yazdıklarımı ekran alıp bu Ekrem’i yazıyor diye sağda – solda gösterdiğini
  • CHP Belediyelerinde adımın kara listeye alındığını
  • Sosyal medyada fotoğrafıma beğeni koyduğu için insanların aranıp uyarıldığını
  • Haberde adı geçenlerden bazılarının, benim adım niye var diye defalarca telefonda aranarak bu konularda psikolojik tacize uğradığımı

Ve dahasını yaşadığımın artık herkes tarafından bilinmesini istiyorum.

Hani AKP faşistti? Ben AKP ile ilgili haber yaptım ama bir kez olsun bu belgeyi niye yayınladın diye kimseden telefon almadım.

Ben sizi desteklerken iyiydim de sevgili CHP, Kemal Kılıçdaroğlu‘na kurultayda yapılan haksızlıkları yazdığım günden beri niye cüzzamlı oldum çıktım? Ne olur bunun cevabını verin bana?

Tekrar edeyim Kemal Kılıçdaroğlu‘nun bu ülkeye önerdiği temiz siyaseti benimsedim ve bununla birlikte yanlış kararlar verdiği, yanında yöresinde bulunanlarla ilgili sert eleştirilerimi de yapmış birisiyim. Ki kendisini çok sert eleştirdiğim günleri Sayın Kılıçdaroğlu da biliyor ve hiç gönül koymadı bugüne dek. Bu da onun zarif kişiliği diye yorumlamamı yaptım ve takdir ettim.

Kılıçdaroğlu sizin partinin bir önceki dönem genel başkanı değil miydi? Bu düşmanlık “o” na mı, bana mı? Bilmek istiyorum.

Çok ama çok yorgunum. Bunca şey yaşıyorken bir de yetmezmiş gibi evime biri girdi. Bu konuda arayan mesaj atan herkesi not ettiğim gibi görüp ses çıkarmayanları da not ettim.

Bugüne dek haksızlıklar karşısında ses oldum. Mazlumun hakkını aradım, bana ne deseydim görmezden gelseydim bazı şeyleri, inanın çok farklı olurdu her şey benim için. Ama öbür türlüsünü tercih etmedim, edemedim. Fıtrat denilen şey gerçekten doğru arkadaşlar. Bazı şeyler benim karakterime ters. Ben yalandan gülemem, yalandan konuşamam, yalandan idare edemem, kişinin yüzüne hissettiğimi direkt konuşurum. Dilim dursa mimiklerim konuşur. Samimiyetin olmadığı hiçbir ilişki de bulunmam. Çok çevreye sahip olup az arkadaşı olan o insanım ben. Hele çıkar ilişkisi için arkadaşlık edenleri hissettiğim an topuklarım. Doğru anlamak için epey bir zaman tanırım ama emin olduğum zaman da şak diye koyarım mesafeyi.

3 günlük dünya ve bu 3 günlük dünyada onurlu bir yaşam mücadelesi vermeye devam edeceğim. İnsan ömrü kaç yıl? Ne kadar yaşayacağımızı biliyor muyuz? Yarına son nefesimi verirken dünya nimetlerine kanıp kötülüğe bulaşmadan göç etmek istiyorum bu dünyadan. Sevenimiz olduğu kadar sevmeyenimiz de olacak elbet. Ama hepsi en azından ortak bir şeyi söylüyorlar ve söyleyecekler;

“KADIN DÜRÜST”

İŞTE BU ZENGİNLİK DEĞİL DE NEDİR?

Yazımı okuma nezaketi gösteren ve dürüstlüğüme inandığı için bugüne dek destek veren sevgili arkadaşlar, bir nadasa ihtiyacım var. Bu ne kadar sürer bilmiyorum. Gazetecilik refleksimi durdurabilir miyim, bir nadas olur mu inanın onu da bilmiyorum?!

Ne kadar çok yorulduğumu, kolumun kanadımın ne kadar kırıldığını, güçten yana olup 3 kuruş için insanların nasıl zalimleştiğini bir bilseniz. Bu yazıyı bir dertleşme yazısı olarak düşünelim. Belki bir gün daha uzun uzun dertleşiriz. Devran hep zalimin devranı olacak değil ya?!

Özümseyerek okuyan herkese sevgilerimle..

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

İLGİLİ HABERLER
POPÜLER HABERLER
SON DAKİKA HABERLERİ