Gerçekler ile yalanlar siyah beyazdılar ve birbirlerine karıştıklarında her şeyi griye boyayıp anlaşılmaz kılıyordular.
Wool 2, Vardiya, Hugh Howey
Yaşanan son gelişmelerle birlikte sosyal medya tek kelimeyle provokasyon ve yalan haber çöplüğüne dönüştü desek, yanlış olmaz sanırım. Artı, demagog ve provokatörler Twitter, YouTube ve Facebook’u istila etmiş âdeta. Ve haklarını teslim etmek gerekir ki, yaydıkları kendinden menkul haberlerle insanları tahrik etmek konusunda son derece başarılılar.
Gerçi kimileri de, manipüle edilmeye dünden razı. Çünkü, çarpıtılmış ya da düpedüz yalan olan haberleri sahiplenmekte bir beis görmüyorlar. İşin aslı şu ki, işlerine nasıl geliyorsa öyle davranıyorlar… Kulağa nasıl geldiğinin farkındayım ama zanla hareket edenler ve her buluttan nem kapanlar da cabası.
Hal böyle olunca da kimse kimseyi dinlemiyor. Kimse kimseyi anlamaya çalışmıyor. Herkes herkesten nefret ediyor.
Evet, gündem çok kötü!
Ne de olsa göz göre göre ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, evler ve hatta insanlar yanıyor. Ve dürüst olmak gerekirse, bu korkunç manzarayı izlemekten başka elimizden bir şey gelmiyor.
Dolayısıyla, sinirler iyice geriliyor kuşkusuz.
Ama bu bir bahane değil.
Ne yalan söyleyeyim, tuhaf bir millet olduk doğrusu.
Deprem olur, kavga ederiz.
Sel olur, kavga ederiz.
Terör saldırısı olur, kavga ederiz.
Pandemi ilan edilir, kavga ederiz.
Aşı üretilir, kavga ederiz.
Salgın çıkar, kavga ederiz.
Yangın çıkar, kavga ederiz.
Nefret herkesi ele geçirmiş âdeta…
Sorması ayıp ne oluyor bize, ne yapıyoruz biz?
Sanki otomatik pilotta ilerliyoruz. Sanki ayağımız gaz pedalında, son sürat, kontrolsüzce gidiyoruz. Ama yolun sonu uçurum. Bunu görmemek için kör olmak lazım.
Oysaki bu gibi durumlarda birlik olunur…
İtiraf etmeliyim ki, itidal ve sağduyu çağrısı yapmaktan bıktım; fakat yine de, “inceldiği yerden kopsun, artık ne olacaksa olsun!” diyemiyorum. Çok kızgın olsam da bunu yapamıyorum. Aklıma, “öğretmene kızdıysan okulun ne suçu var?” deyişi geliyor. Belki sırası değil lâkin şunu da söylemekten kendimi alamıyorum: Kimilerinin beynini kuşa taksak kuş ters uçar. Çünkü, trol ve provokatörlerin peşine takılmış gidiyorlar. Tutabilene aşk olsun!
Ama neticede her ne olursa olsun; inadına itidal, inadına sağ duyu, inadına sabır!
En son ne zaman gerçekten mutlu, tamamlanmış, zihnen berrak, iyi dinlenmiş ve sadece kendinize değil, etrafınızdaki insanlara ve dünyaya da derinden bağlı olduğunuzu hissettiniz? Hatırlıyor musunuz? Bunu bir düşünün isterseniz…
Uzun lafın kısası, şu ahval ve şeraite duygularım tüm bedenimi işkenceden geçiriyor ama ironiye bakın, gözümden tek damla yaş çıkmıyor! Beni korkutan da bu doğrusu.
Haftaya görüşmek üzere
Esen kalın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.