Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ülker, Ipsos Araştırma Şirketi’nin ‘Türkiye’yi Anlama Kılavuzu’ anketini yorumladı: “Sorunumuz hayat pahalılığı ve işsizliktir. Bunun temelinde yatan ise cehalet.”
Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ülker, Ipsos Araştırma Şirketi’nin 10 bin kişiyle yaptığı ‘Türkiye’yi Anlama Kılavuzu’ anketinin sonuçlarını kaleme aldı.
“Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” şeklindeki soruya “Ekonomi” yanıtını verenlerin oranının yüzde 85 olduğunu dile getiren Ülker, şunları söyledi:
“Çözülmesi gereken sorunumuzun ekonomi olduğu aşikar. Bunu ekonomi olarak değil, fakat herkesin kolayca anlayabileceği bir şekilde izah etmemiz lazım. Sorunumuz hayat pahalılığı ve işsizliktir. Bunun temelinde yatan ise cehalet.
Hangi konuda rekabetçi üstünlüğümüz var? ‘Yetkili ve sorumlularımızın hangi konuda belirgin meziyetleri ve liyakatleri var?’ diye düşünenler de var tabi ki. ‘Ne iktidar, ne muhalefet, ne de uzman kadrolarımız (bürokrat ve teknokratlarımız) işlerin nasıl düzeleceği konusunda net bir şey ifade edemediği için insanımızda gelecek endişesi artıyor’ diyenler olduğu gibi.”
“Bu hafta size Ipsos’un ‘Türkiye’yi Anlama Kılavuzu’nu yorumlamaya çalışacağım. 10 bin kişiyle yapılan görüşmelere dayanan bu araştırma, toplumumuzun farklı konulara bakışlarını ortaya koymayı, davranışlarını ve alışkanlıklarını anlamayı ve zaman içindeki değişimi takip etmeyi hedefliyor. ‘Türkiye’nin şu anki durumundan memnuniyetiniz?’ sorusuna 2020’de ‘Memnun değilim’ cevabını verenler yüzde 40 iken Haziran 2022’de bu oran yüzde 79’a çıkmış.
‘Yurt dışında yaşamayı isterim’ diyen 17-25 yaş arası gençlerin oranı 2020’de yüzde 29 iken bu oran 2022’de yüzde 34’e yükselmiş. Yazımı okuduğunuzda bu tür birçok sonucu ve de tarafımdan nasıl yorumlandığını öğreneceksiniz. Ayrıca araştırmada ‘Türkiye’deki en güçlü 5 tutum’ başlığı altında bir takım özellikler sayılmış. Onları da yazıp yine yorumlamaya çalıştım. Sonuçta da genel bir yorum yaptım. Dedim ki: ‘Bardağın boş tarafından mı bakalım yoksa dolu tarafından mı?’ Sizce ne demişimdir?
Ipsos Araştırma Şirketi, 2005 yılından bu yana yaptığı Türkiye’yi Anlama Kılavuzu’nda düzenli olarak toplumumuzun farklı konulara bakışlarını ortaya koymayı, davranışlarını ve alışkanlıklarını anlamayı ve zaman içindeki değişimi takip etmeyi hedefliyor. Araştırmalarda dikkat ettiğim konu araştırma şirketinin araştırmayı hangi amaçla yaptığı, seçilen örneğin temsil kabiliyetidir.
Ipsos bu araştırmasını Tüketici Panelleri’ne üye 35 ilden 10 bin birey ile gerçekleştirmiş. Önemli olan tabii örneklemin sayısı yanında nasıl seçildiği ve neyi, ne kadar temsil ettiğidir. Bu çok bilinen bir örnekleme gerçeğidir. Burada tüm Türkiye’yi temsil etmek için seçilen örneğin de temsili olduğunu düşünebiliriz. Tüketici panelinde örneklem belirli aralıklarla marketlerden yaptıkları satın almalara dayalı davranışları ölçülen insanlardan oluşan grup demektir.
Bu yeni araştırmada tek sorun örneklemin aslında tüketici paneli için oluşturulmuş olup; aynı örneğe toplumsal konuların sorulmasıdır, daha doğrusu araştırmanın bir tür türev araştırma oluşudur. Bu da analizin daha dikkatli yapılmasını gerektirir. Ipsos’un böyle bir dikkatle analiz yaptığını düşünerek sonuçları kullanabileceğimizi düşünürüm. Araştırmanın uzun yıllardan beri tekrarlanıyor olması da güven sağlayan diğer bir unsur.
Çoğu araştırmayı okursunuz da hepsinin sonuçlarını kullanmayı tercih etmezsiniz, soruşturmak istersiniz. Ben uzmanlardan da görüş alırım, daha sonra tüm bunları değerlendirir ve kendi kanaatimi kullanırım. Bu işlerimizde karar alırken de böyledir, bir veriyi paylaşırken de böyledir. Herkesin böyle davranması lazım çünkü bugün araştırmalar ve istatistiki sonuçlar rahatlıkla manipülasyon amaçlı kullanılabilmektedir.
Ipsos’un araştırmasında öncelikle ‘ülkeye ait genel durum’ başlığı altında ekonomi, işsizlik, memnuniyet soruları sorulmuş.
‘Türkiye’nin şu anki durumundan memnuniyetiniz?’ sorusuna 2020’de memnun değilim cevabının verenler yüzde 40 iken Haziran 2022’de bu oran yüzde 79’a çıkmış. Ülkenin mevcut durumundan memnuniyetsizliğimiz konusunda bir mutabakat var.
Toplumun çabuk tepki vermesi bir karakter özelliği, bu da ilerlemek için faydalı bir şeydir.
Yakın gelecekte ülkenin durumu daha kötü olacak diyenlerin oranı 2020’de yüzde 30 iken bu Haziran 2022’de yüzde 74’a çıkmış.
Ülkenin geleceğine dair karamsarlığın hakim olduğu görülüyor.
Bu büyük bir sorundur. Bilakis geleceğe ümitle bakmalıyız.
‘Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?’ sorusuna Aralık 2015’te yüzde 34 terör, yüzde 20 ekonomi diye cevap verirken, aynı soruya Aralık 2020’de yüzde 45 ekonomi, yüzde 45 Kovid-19 diye cevap verilmiş. Haziran 2022’de ise bu oranlar ekonomi için yüzde 85, Kovid-19 için yüzde 5 olmuş.
Çözülmesi gereken sorunumuzun ekonomi olduğu aşikar!
Bunu ekonomi olarak değil, fakat herkesin kolayca anlayabileceği bir şekilde izah etmemiz lazım. Sorunumuz hayat pahalılığı ve işsizliktir. Bunun temelinde yatan ise cehalet.
Hangi konuda rekabetçi üstünlüğümüz var? ‘Yetkili ve sorumlularımızın hangi konuda belirgin meziyetleri ve liyakatleri var?’ diye düşünenler de var tabi ki.
‘Ne iktidar, ne muhalefet, ne de uzman kadrolarımız (bürokrat ve teknokratlarımız) işlerin nasıl düzeleceği konusunda net bir şey ifade edemediği için insanımızda gelecek endişesi artıyor’ diyenler olduğu gibi.
Harcama kısmında 2020 ile benzer durum söz konusu. ‘Son bir yılı düşündüğünüzde hiç tasarruf yaptınız mı?’ sorusuna 2020’de yüzde 42 hayır derken, bu oran 2022’de sadece 3 puan artarak yüzde 45 olmuş.
Galiba artık daha ziyade beyaz/kahverengi eşya gibi dayanıklı tüketim mallarına harcama yapmayıp küçük anlık mutluluklara paramızı harcıyoruz.
Kredi kullananların geciken borcu ise yüzde 27!
Piyasadaki finansör ve satıcılar ise bunu kabullenip çözmek için aksiyon almıyorlar. Hane halkının geciken borçları için piyasadaki çözümler onları daha içinden çıkılmaz bir girdaba sürüklüyor.
‘İmkanım olsa yurtdışında yaşamayı tercih ederim’ ifadesine en fazla olumlu yanıtı gençler veriyor ve ‘yurt dışında yaşamayı isterim’ diyen 17-25 yaş arası gençlerin oranı 2020’de yüzde 29 iken bu oran 2022’de yüzde 34’e çıkmış.
Başka bir ülkede yaşama isteğinin gençlerde daha yüksek olmasını anlamak mümkün; ama mühim olan gençlere alternatif sunabilmektir. Gençlerin büyüdükleri evde kalmaları beklenemez, çünkü yetişkin hale gelmeleri için koltuk değneklerinden (anne/baba) kurtulmaları gerekir.
Ipsos’un araştırmasının ikinci bölümünde ‘Türkiye’deki en güçlü 5 tutum’ başlığı altında bir takım özellikler sayılmış. Rapor içeriğinde bunların trendler olduğu söylenmiş. Açıkçası araştırma raporunda tüm bu tutumların hangi diğer tutumlara göre daha yukarıda olduğunu gösteren bir tutumlar ya da ifadeler seti yok, aynı zamanda bunların nasıl bir analiz sonucunda öne çıktığını görmek de mümkün değil. Ama hepsi akla yatkın, çok da yabancı olmadığımız başlıklar.
Sosyal medya düşkünü: ‘Evimde internetim var’ diyen yüzde 81, ‘her gün kullanıyorum’ diyen yüzde 93, 2-4 saat arası kullanan yüzde 55,5 saat ve üstü kullanan yüzde 31. TV izleme azalıyor gibi görünse de aynı içeriğin örneğin dizilerin Youtube’dan izlenmeye kaydığı görülüyor. Sosyal medya kullanma eğilimi artarak devam edecek, fakat eksik olan yerleşmiş bir sosyal medya geleneğimiz ve ahlakımız olmamasıdır. Halbuki bunun ilkokuldan itibaren öğretilmesi ve insanların sorumlu bilinçle davranması lazımdır.
Geçmişe özlem; ‘Eski tat ve lezzetleri özlüyorum’ diyenler 2006’da yüzde 62 iken 2022’de yüzde 79’a çıkmış. ‘Eskiden insanlar daha erdemli, ahlaklı ve kibardı’ diyenler yine aynı yıllar arasında yüzde 74’ten yüzde 78’e çıkmış. ‘Eskiden insanların daha mutlu olduğunu düşünüyorum’ diyenler ise yüzde 71’den yüzde 79’a yükselmiş. Sanırım geçmişe bu kadar özlem sadece bizim milletimizde görülen bir özellik, çünkü şanlı bir geçmişimiz var. Fakat özlemimiz geçmişimizden daha iyi bir gelecek planlamak olmalıdır. Ama bunu gelecekte geçmişi yaşayarak yapmamalıyız. Dünya dönüyor, kuşaklar değişiyor. Tüm kalıcı başarılı fikirler, hatta toplumlara umut olan hakiki mürşitler, peygamberler bile hep devrimci yeni inanç ve düşüncelerin temsilcisi olmuşlardır. Zaten bizim eksiğimiz de bu; gençlere bir gelecek tasavvuru sunamıyoruz.
Kendini bir gruba ait hissetmek; ‘Belli bir gruba/sosyal çevreye ait olmak beni güçlü hissettirir’ diyenlerin oranı 2020’de yüzde 22 iken, 2022’de yüzde 23 olmuş. Ben hayatımın çeşitli evrelerinde bazı grupların fikir ve davranışlarının kısmen benimle örtüştüğünü hissediyorum. Ama hiçbir zaman kendimi bir gruba ait hissetmedim. Araştırma sonuçlarına göre ben teferrüd ediyorum. Ama zaten hep öyle değil mi?
İnançlı olmak: Araştırma her 10 kişiden 8’inin kendini inançlı olarak tanımladığını, inançlı sayısının da bu noktada zaman içinde sabitlendiğini gösteriyor. Evet bu bir netice ama gerçekte neye inanıyoruz, ne kadar sağlam inanıyoruz? Yoksa bu inandıklarımız sadece hurafe, totem, önyargıdan mı ibaret?
Çevreye duyarlılık: Böyle görünüyoruz, ama gerçekten bu konuda en çok görülen hareket sözünün eri olamamaktır, Onun için önceliklerimizi toplumun ihtiyaçlarıyla örtüştürmemiz gerekmektedir.
Sonuç olarak şunu söylemek isterim:
Tabii ki sadece sayısal bir araştırmadan yola çıkarak Türkiye’yi anlamak mümkün değildir. Ama hangi araştırma olursa olsun araştırmaları yaparken ve sonuçlarını değerlendirirken bardağın yarısı boş yaklaşımı bizim için çözümü görmeyi, geleceğe umutla bakmayı sağlamayacak. Tam tersi bir yaklaşım benimsenmesini öneririm. Yani özgün, farklı, rekabetçi özelliklerimizi geliştirecek, gelecek için umut vadedecek, insanlara umut verecek ve motive edecek bir yaklaşım benimsenmelidir. Yoksa felaket tellallığı yapmak bir işe yaramaz. Yani araştırmaları okurken ‘yarısı dolu’ mantığı ile okumak daha geliştirici oluyor. Ben kendim öyle yapıyorum.”
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.