“Varlığım Türk varlığına armağan olsun.”
Kadın Kotası ve Pozitif Ayrımcılığın Çağ Dışı Kavramlar Olması Üzerine,
Günümüzde kadın kotası ve pozitif ayrımcılık kavramları, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama çabaları çerçevesinde sıkça gündeme gelmektedir. Ancak bu kavramlar, geçmişi incelediğimizde Türk toplumlarının köklü yönetim anlayışına ve kadın-erkek eşitliğine ters düşmektedir. Tarih boyunca Türk devletlerinde kadınlar, siyasi ve sosyal alanlarda aktif roller üstlenmiş, yönetime doğrudan katılmışlardır. Bu bağlamda, kadın kotası ve pozitif ayrımcılık uygulamaları, aslında kadının yönetimde yer almasını bir lütuf gibi göstererek, Türk tarihine aykırı bir anlayış sergilemektedir.
TÜRK TOPLUMLARINDA KADININ YÖNETİMDEKİ YERİ
Tarihsel süreçte Türk toplumları, kadını ikinci plana iten değil, aksine erkeğin yanında eşit statüde kabul eden bir yönetim anlayışına sahip olmuştur. Örneğin:
Hun ve Göktürk Devletleri: Kağanların eşleri, “hatun” unvanı taşıyarak yönetimde söz sahibi olmuş, elçiler kabul etmiş ve siyasi karar mekanizmalarında yer almıştır. Hatunlar, kağanlarla birlikte kurultayda bulunmuş ve devlet işlerine doğrudan müdahil olmuşlardır.
Uygurlar: Uygur Devleti’nde kadınlar ekonomik ve siyasi yaşamda aktif roller üstlenmiş, hatta bazı kadın yöneticiler devlet işlerinde doğrudan söz sahibi olmuştur.
Osmanlı Devleti: Osmanlı’da “Harem” sistemi yüzeysel olarak yanlış anlaşılabilse de, özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda Valide Sultanların devlet yönetiminde büyük etkileri olmuş, siyasette önemli roller üstlenmişlerdir.
Ancak, Osmanlı’da Halifelik kurumu ve şeri hukuk çerçevesinde kadınların siyasi hakları zamanla unutulmuş, kadının yönetimdeki aktif rolü gerilemiştir. Bu durum, Türklerin kadim gelenekleriyle çelişen bir dönüşümü beraberinde getirmiştir.
ATATÜRK’ÜN TÜRK KADININA HAKKINI İADESİ
Mustafa Kemal Atatürk, Türk kadınının tarih boyunca sahip olduğu ancak Osmanlı döneminde unutulan yönetimdeki yerini yeniden tesis etmek için önemli Türk Devrimleri gerçekleştirmiştir. 1934 yılında yapılan yasal düzenlemelerle, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. Ancak bu, yeni bir hak tanımaktan ziyade, Halifelik ve şeri hukuk döneminde unutturulan bir hakkın geri iadesi niteliğindedir.
Atatürk’ün yaptığı Türk devrimleri Türk kadınının toplumda ve yönetimde zaten var olan yerini hukuki zemine oturtmuş ve çağdaş bir devlet yapısı içinde kadınları erkeklerle eşit hale getirmiştir. Medeni Kanun’un kabulüyle kadınlar sadece siyasi haklarını değil, sosyal ve ekonomik haklarını da geri kazanmıştır. Bu da Türk milletinin özüne ve tarihine uygun bir dönüşümü temsil etmektedir.
KADIN KOTASI VE POZİTİF AYRIMCILIĞIN ÇAĞ DIŞILIĞI
Kadın kotası ve pozitif ayrımcılık gibi uygulamalar, kadınları doğal haklarına sahip bireyler olarak görmek yerine, onlara sunulmuş birer imtiyaz gibi algılanmasına neden olmaktadır. Bu durum, esasen kadınların yetkinliği ve liderlik vasıflarının sorgulanmasına yol açmakta, kadınların kendi nitelikleriyle değil, sadece “kadın” oldukları için belirli pozisyonlara getirildiği izlenimini yaratmaktadır. Bu da kadınların tarih boyunca sahip olduğu doğal yönetim rollerine ters düşmektedir.
Pozitif ayrımcılık, kısa vadede kadınların yönetime daha fazla katılımını sağlayabilir gibi görünse de, uzun vadede kadınların liyakat yerine cinsiyetleriyle öne çıkmalarına neden olur. Oysa Türk tarihinde kadınlar, yönetim alanında erkeklerle eşit seviyede, kendi yetenekleri ve başarılarıyla var olmuşlardır.
Türk toplumu, tarih boyunca kadın ve erkeği yönetimde eşit gören bir anlayışa sahip olmuştur. Kadın kotası ve pozitif ayrımcılık gibi kavramlar, aslında kadınların yönetimdeki varlığını bir hak değil, bir ayrıcalık gibi sunarak onların yetkinliklerini gölgelemektedir. Türk tarihi, kadınların yönetimde yer alabilmesi için herhangi bir kota veya özel muameleye gerek olmadığını göstermektedir.
Atatürk’ün gerçekleştirdiği hukuksal devrimler, kadınlara yeni haklar vermekten ziyade, unutturulmuş haklarını onlara geri kazandırmıştır. Bu nedenle, modern dünyada da kadınların kendi nitelikleriyle ve liyakatleriyle yönetimde yer almaları teşvik edilmeli, kota veya pozitif ayrımcılık gibi uygulamalara başvurulmadan eşit rekabet ortamı sağlanmalıdır.
Bu perspektif, hem tarihsel mirasımıza uygun hem de toplumsal cinsiyet eşitliğini gerçek anlamda tesis edecek bir yaklaşımdır.
Hoşça kalın, esen kalın..
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.