Reklam
Reklam

SON DAKİKA

Spot Haberler

Şair Banu Sancak ile gerçekleştirdiğimiz röportaj

03 Ekim 2021 tarihinde eklendi.
Şair Banu Sancak ile gerçekleştirdiğimiz röportaj

Selam Banu hanım… Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.

*Ben teşekkür ederim, merhaba

Biraz kendinizden bahseder misiniz? Sizi tanımayanları göz önünde bulundurarak Banu SANCAK kimdir, neler yapar, hobileri nelerdir?

*Adana doğumluyum Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesinden, ayrıca İşletme Fakültesi Turizm İşletmeciliği bölümünden mezunum, hâlen Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesi öğrencisiyim. Türk Emniyet Teşkilatında Terörle Mücadele Polisi olarak 22 yıl görev yaptıktan sonra mecburi hizmet süresi hitamı 2020 yılında kendi isteğim ile emekli oldum, mesleki hayatımdan dolayı Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yaşadım, şu an Ankara’da yaşıyorum. Uzun yıllardır Edebiyat ve şiir ile bir gönül bağım ve çalışmalarım vardı, çeşitli edebiyat dergilerinde şiir, makale ve deneme yazılarım yayımlanıyordu ancak malum ağır çalışma şartlarımdan ve taşrada yaşadığımdan dolayı camianın içinde iştirak edemediğim ilgili program ve aktivitelerde, yeni çıkan “Göğsümüzdeki Nâr” isimli şiir kitabım vesilesiyle fiili olarak da katılmaya başladım.

Neden şiir? Sizi şiir yazmaya iten durum ya da durumlar neler oldu?

*Şiire meylim hep vardı, annemin babamın deyişiyle üç yaşımda etrafıma bakarak çevremde olan biten olayları yaşananları kendimce maniler söyleyerek dile getirirmişim ancak kendimdeki yazmaya olan ilgiyi keşfetmeye başladığımda ilkokul yıllarımdaydım. Önceleri duygu ve düşüncelerimi, hayallerimi öykü yazarak dile getirmeye çalıştım, akabinde öykü yazmanın beni tatmin etmediğini idrak etmeye başladığımda içimdeki o müthiş şiir coşkusunu fark ettim. Şiirin doğuştan gelen bir yetenek olduğunu ancak şiir için yalnızca yeteneğin yeterli olmadığını, zamanla geliştirilmezse körelip yok olacağını düşünenlerdenim… Ailem de şiirle alakalı, Avşar geleneklerimizden dolayı ailemizde geleneksel söz söyleme sanatları yaygındı, mesela rahmetli dedem dombıra ve ney çalarmış, büyükannelerim ağıtlar yakar ve yöresel mâniler okurdu, aile büyüklerimizden şiir yazanlar vardı… Annemin hafızasında yüzlerce geleneksel hece şiirleri ve Avşar ağzı ağıtları ve deyişleri vardır… Bu ortam içinde şiirle kucaklaşmam çok uzun sürmedi.
Türk Şiirine Tarihsel olarak nasıl bakıyorsunuz?

*Bu konuları profesyonel olarak yorumlayacak akademik seviyede bilgi ve yetiye sahip değilim ama şiir yazan ve araştırmayı seven biri olarak kendimce kısa açıklamalarla izah etmeye çalışayım; Türk Milleti beş bin yıllık bilinen tarihiyle birlikte köklü gelenek ve kültürü ile kadim bir millettir, biz edebiyatta yakın tarihte var olmadık, İslamiyet öncesinde Orta Asya’dan başlayan yuğ ve şölen adı verilen törenlerde manzumeler okunmuştur, kitabeler, destanlar, masallar kahramanlık ve aşk şiirleri yazılmıştır, ozanlar; Dede Korkut’un icat ettiği kopuz adıyla bilenen telli halk çalgısı eşliğinde türküler söylemiştir, göç sonrasında yerleşik düzene geçilen dönemde, Anadolu medeniyetlerinde ve Osmanlı döneminde, binaenaleyh İslam felsefesinin de edebiyatımıza yansıması ile birlikte Fuzûli, Seyyid İmâdeddîn Nesîmi, Şah Hatâi, Hacı Bektâş-ı Veli gibi Ulu Ozanlarımız, Mevlânâ Celâleddin-i Rumi, Hoca Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Şeyh Galip, Bâki, Şeyhülislâm Yahya gibi isimlerini sayabileceğimiz daha nice Tasavvuf, Divan ve Halk Şairlerimiz; şiir, mesnevi, divan, gazel, nefes ve deyişler vâsıtasıyla, yaradılış gayemizin, varlığın ve ilahi âşkın sırrını, bunun bir yansıması olan beşeri âşkın özünü, batıni irfân ve zahiri idrâk ile edebi eserlere dönüştüren bu eserlerle medeniyetimizi, kültür ve edebiyat mirasımızı sağlamlaştıran ozan ve şairlerimiz olmuştur. Ve yine Cumhuriyet dönemi sonrasında ülkemizin savaşlarla ve kurtuluş mücadeleleriyle birlikte değişen yönetim şekli, ekonomik ve demografik yapısı, sanayi devrimleri ile başlayan şehirleşme hareketleri neticesinde oluşan, sosyolojik ve kültürel tahavvülatların getirisi olan; Millî Edebiyat, gelenekçi hececiler, birinci ve ikinci yeniciler ve toplumcu şiir akımları ile günümüze kadar gelinirken bu süreçte başta; Merhum Aşık Veysel, Neşet Ertaş, Aşık Mahsuni Şerif, Abdürrahim Karakoç olmak üzere birçok kıymetli Halk Ozanları ve Şairleri de Halk Edebiyatı geleneğimizi devam ettirmişlerdir. Sözün özü; Türk şiiri, Dünya edebiyatının hazinesi, Doğu medeniyetlerinin mihenk taşıdır.

Asıl şiirimizin Divan şiiri olduğuna mı inanıyorsunuz?

*Divan Şiirini, Halk şiirinden daha ziyâde, Hümâyun şiiri olarak tanımlamak daha doğru olur zannımca, Padişahlarının da büyük çoğunluğunun usta şair olduğu Osmanlı Devleti, toprakları genişlemeye başladığında dönemin yayılmacı politikası, güçlü ve çok uluslu Devlet yapılanması sonucu tebâsındaki diğer milletlerle birlikte ortak dil ve kültür eserleri icra etmiş, ortak inanç, dil ve kültürün harmanlanmasının bir sonucu olarak da “Eski Türkçe” ya da “Osmanlıca” olarak adlandırdığımız dil ile belirli edebi ölçü ve kurallar çerçevesinde yazılmış Divan şiiri ortaya çıkmıştır. Gelişmiş medeniyetlerde ve refah seviyesi artmış toplumlarda bilim, sanat ve edebiyatta köklü dil ve kültürel gelişim ve değişimlerin olduğu, buna bağlı olarak deha seviyesinde alim, sanatçı ve şairlerin yetiştiği yadsınamaz bir gerçek. Konu ile alakalı olarak; Divan şiiri uzmanı-araştırmacısı Sayın Hayâti İNANÇ, Divan Şiiri ve Şairleri üzerinde yaptığı araştırmalarda; “Alman Filozof Nietzsche, Türk Şairleri Nâbi ve Nâili üzerinde çalışmıştır ve vardığı sonucu şöyle ikrar etmiştir. ‘Şair olamayacağımı gördüm, mecburen filozof oldum’ sözünü söylemiştir” bilgisiyle, dönemin Divan şairlerinin yalnızca birer şair değil alim ve filozof olduğunun altını çizmiştir. Geri beslemesiz var oluş eşyanın tabiatına aykırı olduğu gibi sanat, edebiyat ve kültür mirasımızın da yaşamasına ve tabiatına aykırıdır. Yenilik kaçınılmazdır, mutlak gereklidir ancak Atalarımızın da dediği gibi eskisi olmayanın yenisi olmaz.

*Beslendiğiniz ve ilham aldığınız kaynaklar nelerdir?

İlham evvela içseldir, rûhi bir içtihat meselesidir. Sonra acılarıyla, sevinçleriyle, coşkularıyla hayatın kendisi.. İlla ki inanç, aşk ve acı… Bir sancı, bir dava, bir kavga, bir iddia, bir kitap, bir rüya, bir sinema filmi gibi, örnekler çoğaltılabilir.

Şiir üslubunuzu nasıl tanımlıyorsunuz?

*Bu konuda kendimi şanslı addediyorum zirâ geleneksel Türk hece ölçüsü ile yazdığım Tasavvuf, lirik ve epik şiirlerin yanı sıra yine benzer konularda serbest nazım şiirleri de yazıyorum. Bizâtihi şiirlerinde, Türk Şiirinin tarihsel döngüsünde yer alan akımlardan zaman zaman beslenerek, ayrıca dilimizde 600 bin Türkçe kelime varken, günlük 300 kelime ile konuşan bir grup yeni nesle kılavuz olmak adına kelimelerin sınırlarını zorlarken, Türk Şiirinin özüne bağlı kalarak ancak kendi üslubumca bir yeni bir tarz oluşturarak ve yeni bir şeyler söylemeye çalışarak yazmaya çalışan ve yine serbest nazım şiirlerinde de dilimizi iyi kullanmaya özen gösteren biri olarak samimiyetle ifade etmeliyim ki; şiirde her yeni değişim ve gelişimi, olumlu ve olumsuz yanlarıyla aklının ve gönlünün süzgecinden geçirip sindirebilecek şiir ve edebiyat sever potansiyeli olan, renkli bir kültür, zengin bir dil ve köklü edebiyat birikimi olan bir Milletin mensuplarıyız.

Yeni çıkan şiir kitabınız Göğsümüzdeki Nar’da yoğun duygularla yazılmış harikulâde dizeleriniz var. Bu dizeler ilham sonucu mu ortaya çıkıyor, yoksa sıkı bir çalışmanın ürünü mü?

*Teşekkür ederim, “Göğsümüzdeki Nar” şiir kitabımda ağırlıkta son 10 yıllık dönemde yazdığım şiirleri kapsamakta. Siz de takdir edersiniz ki insan sürekli tekamül eden bir varlık, bugün yazdığımız şiiri yarın beğenmiyoruz ki zaten bu duygu ve dürtüyü içselleştirmesek şiir yazamayız, kendimizi yenileyip geliştiremeyiz, daha önce de belirttiğim gibi şiir yazmanın yalnızca ilham ve coşkudan ibaret olmadığını düşünüyorum, Tefekkürden, edebden, derinlikten ve ilimden nasiplenmemiş süslü kelimeler şiirin makyajı, derinliği, dili ve felsefesi ise “rûhudur”… Yedi Ulu Ozanımızdan biri olan Fuzûlî’nin “İlimsiz şiir temelsiz duvar gibi olur ve temelsiz duvar gâyetteb iitibâr olur” sözüyle; Aşksız, bilgisiz, felsefesiz, gâyesiz ve gayretsiz yazılan içi boş şiirlerin temelsiz duvar gibi değersiz ve kalıcı olmadığını düşünmekteyim.

Sizi besleyen şairler kimlerdir?

*Tasavvuf, Divan ve Halk Şairlerimizi bütünüyle kucaklayan bir klasik şiir sevdam var… Yakın geçmiş Cumhuriyet dönemi edebiyat tarihimize bakacak olursak eğer, merhum üstâdlar; Yahya Kemal ve Atilla İlhan derim.

Sizce günümüzde şiir nerede?

*Yukarıda da belirttiğim üzere şiirde her yeni değişim ve gelişimi, olumlu ve olumsuz yanlarıyla aklının ve gönlünün süzgecinden geçirip sindirebilecek, layık olduğu yere koyabilecek şiir ve edebiyat sever potansiyeli olan bir milletiz, yeni dönem Türk şiirinde de çok güçlü kalemlerimiz, zor şartlara rağmen düzeyli ve kaliteli dergiler, eserler, kitaplar çıkaran edebiyat camiamız var ancak son dönemde sözde yeni bir ekol oluşturmak adına bazı şiir ve şarkı sözlerinin güzel dilimiz Türkçemizin tahrip ve tahkir edilerek yazıldığını da üzülerek gözlemlemekteyim.
En son okuduğunuz üç kitap nedir?

*Gürsel DÖNMEZ,  Kozmik Mesele
George Orwell,  Hayvan Çiftliği
Şebüsteri, Gülşen-i Raz

 

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

İLGİLİ HABERLER
POPÜLER HABERLER
SON DAKİKA HABERLERİ