(Bu yazı dizisinin öncesi de olduğu için, kaynakça belli bir sayıdan itibaren başlamaktadır).
Sizin yol isimli Facebook grubunda Filistinli çocuğa köpekle saldıran İsraillileri gösterdiği iddiasındaki bu video, 44 binden fazla paylaşım aldı. 2015 yılında Sabah, En Son Haber, Haber Vaktim gibi haber sitelerinde de paylaşıldı. Halbuki video 2015 yılında Cezayir’in Oran şehrinde çekilmişti. Videoda görülen beş Cezayirli hakkında da soruşturma başlatılmıştı146.
Sosyal medyada ve İstiklal gibi bazı haber sitelerinde paylaşılan videoda, İsrail polisinin Filistinli bir genci boğarak öldürdüğü iddia edildi. Gencin Amerika’nın İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıyacağını açıklamasının ardından çıkan olaylar sonrasında öldürüldüğü, videonun ise Facebook ve Youtube gibi platformlardan kaldırıldığı iddia edildi. Bir kullanıcı tarafından 17 Aralık’ta Twitter’dan paylaşılan görüntüler, 28 bine yakın görüntülenme aldı. Whatsapp gruplarında da dolaşıma girdi. Ayrıca video, Türkiye’den bazı kullanıcılar tarafından Youtube’a yüklendi. 2015 yılında, Kanal 7 tarafından da haberleştirildi. Halbuki video, 6 Şubat 2015 tarihinde İsveç’in Malmö şehrinde, bir özel güvenlik görevlisinin Müslüman bir çocuğu gözaltına alırken çekilmişti. İsveç’te yayınlanan Sydsvenskan Gazetesi’nin Youtube’a yüklediği görüntülerde videonun tamamını görmek mümkündür. İsveç polisi, görüntüler üzerine soruşturma başlattı. The Observers gibi doğrulama platformları ve Independent gibi gazetelerin de konu hakkında yaptığı haberlere ulaşmak mümkündür.148
Sosyal medyada paylaşılan videodaki köpeğin, namaz kılan Filistinli gençlerin üzerine İsrail güçleri tarafından salındığı iddia edildi. Bir kullanıcı tarafından 15 Mayıs 2020’de Twitter’da paylaşılan video yaklaşık 6 bin 500 kişi tarafından beğenildi. Video, İstiklal isimli internet sitesinde aynı iddia eşliğinde 12 Mayıs 2020’de yer aldı. Halbuki görüntüler, Media elshar3 isimli bir kanal tarafından 1 Mart 2020’de video paylaşım sitesi Youtube’a yüklendi. Paylaşımın açıklamasında, görüntülerin kısa film olduğu ve bir köpeğin namaz kılan insanlara saldırdıktan sonra yaşanan mucizeyi gösterdiği ifade ediliyor. Görüntülerde saldırtılan köpeğin daha sonra sakinleşerek, namaz kılan gençlere zarar vermediği anlaşılıyor. Aynı kanal, başka kısa filmler de yayınlamış. Videoda yer alan karakterlerin diğer filmlerde de rol aldığı görülebiliyor. Media elshar3 kendini “Arapça içerik oluşturmayı amaçlayan oyunculuk kanalı” olarak tanımlıyor. Video Annahar isimli internet sitesinde yer alan bir haberde de kısa bir filmden olduğu ifade edilerek yanlışlanmış.149
Sarılan iki kardeşin görüntüsünün Mescid-i Aksa’dan olduğu ve İsrail saldırıları sonrasında kavuşan iki kardeşi gösterdiği iddia edildi. Halbuki görüntüler 2016 yılına ait ve Suriye’den. The Washington Post’ta yer alan bir haberde de videonun 25 Ağustos tarihindeki bombalı saldırıda kardeşlerini kaybeden çocuklara ait olduğu ve akıbetlerinin bilinmediği belirtiliyor. Zira 27 Ağustos’ta katıldıkları cenaze töreninde de patlama olduğu bilgisi paylaşılmış. Halep’te 25 Ağustos’taki varil bombalı saldırıda 15 kişi yaşamını yitirmişti.150
Sosyal medyada paylaşılan fotoğrafın, İsrail askeri tarafından şiddet uygulanan Filistinli bir genci gösterdiği iddia edildi. Başkan Erdoğan ve Büyük Türkiye isimli sayfa tarafından 19 Mayıs 2018’de Facebook’a yüklenen görsel yaklaşık 6 bin kişi tarafından paylaşıldı. Halbuki fotoğraf, Şili’nin Valparaiso kentinde grafiti yaptığı belirtilen gence bir polisin müdahalesi sırasında çekilmiş. Şili’nin ilk dijital gazetesi Elmostrador tarafından 1 Ekim 2016 yılında haberleştirilen olayda, F. Venegas isimli polisin grafiti yaptığı belirtilen bir gence şiddet uyguladığı ifade ediliyor. Ayrıca haberde olayın görüntülerine de yer veriliyor. Olayın Şili’de yayın yapan ADN Radyo tarafından 1 Ekim 2016’da haberleştirildiğini görmek mümkün. Haberde ağzından ve burnundan kan gelen gencin kafasına polis tarafından baskı yapıldığı belirtiliyor. Buna ek olarak Radyo Futura isimli bir radyonun da olayı 3 Ekim 2016’da haberleştirdiği görülebiliyor. Haberde teğmenin olağan dışı yöntemlerle duvarları boyayan genci tutukladığı ifade ediliyor. Son olarak görüntülerin, 6 Kasım 2016’da ratsangthugs isimli internet sitesi tarafından kullanıldığı ve Valparaiso sahiline yakın bir noktada F. Venagas ismindeki bir polisin grafiti yaptığı iddia edilen bir gence şiddet uyguladığı belirtiliyor. Gence müdahalede bulunan F. Venagas isimli polisin üniformasının sol tarafında bulunan bir armayı görmek mümkün. Söz konusu arma incelediğinde armanın, Şili’nin Ulusal Polis ve Jandarma gücü olan Carabiniers of Chile’ye ait olduğu görülebiliyor.151
Sosyal medyada paylaşılan bir videonun, İsrail’in Filistin’e uyguladığı ambargoların ardından açlığa terk edilen Filistinlilerin balık yağmuruyla karşılaştığını gösterdiği iddia edildi. 24 Kasım 2019’da Twitter’da paylaşılan video, şimdiye kadar yaklaşık 900 kez retweet edildi ve 3 bin 400 beğeni aldı. Video Facebook’ta da aynı iddiayla yayıldı ve yaklaşık 4 bin kez paylaşıldı. Halbuki video, Mayıs 2018’de gerçekleşen Mekunu kasırgası sebebiyle Yemen’de kıyıya vuran balıkları gösteriyor. Halbuki Elwatan News haberinde, Mayıs 2018’de Mekunu adlı bir kasırga meydana geldiğini ve balıkların Yemen kıyılarına vurduğunu anlatıyor. Haberde kullanılan video görüntüler de, iddiada yer alan video görüntüleriyle örtüşüyor. Mekunu kasırgası bilgisinden yola çıkarak Arapça anahtar kelimelerle arama yapıldığında ise, Arabistan basınında yer almış diğer ilgili haberlere ulaşılabiliyor. Örneğin Sputnik Arabistan’da şiddetli kasırga sonucu, Yemen kıyılarına tonlarca balık vurduğu hakkında bir haber mevcut. Ayrıca kasırga haberi, Milliyet ve Yeni Şafak gibi haber sitelerinde de aynı video görüntüleriyle yer almış. Amerika Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi de 25 Mayıs 2018’de Yemen’de meydana gelen Mekunu kasırganın uydu görüntüsünü paylaşmış. Görüntüler Endonezya’da da İsrail’in Gazzelilerin denizde balık avlamasını yasakladığı, sonrasındaysa denizlerin balıklarla olduğu iddiasıyla dolaşıma girmişti. Endonezya merkezli bir doğrulama platformu olan Liputan 6 – Cek Fakta, görüntülerin Yemen’deki kasırgadan olduğunu ortaya çıkarmıştı.152
Ezanı yasaklayan İsrail’de televizyon kanallarının hacklendiği iddia edildi. Sosyal medyada yayılan bir videoda, İsrail’de ‘Ezanı yasaklayan’ yasa tasarısını protesto etmek amacıyla, bir grup hackerın bir televizyon kanalının kontrolünü ele geçirerek ezan yayını yaptığı iddia edildi. 13 Mart tarihinde yayınlanan ve üç ayrı program görüntüsünün yer aldığı videonun altında yazan metinde İsrail televizyonunun 12 Mart’ta hacklendiği belirtildi. Fakat videoda iddia edildiği gibi, i24News isimli İsrail kanalının hacklenerek ezan okunduğu iddiaları gerçeği yansıtmıyor. Ayrıca İsrail’in ezanı yasakladığı iddiaları da doğru değil. Ezanın hoparlör aracılığıyla okunmasının yasaklanmasına dair yasa hala İsrail meclisi tarafından onaylanmış değil. Söz konusu yasa tasarısını protesto etmek isteyen bir grup hacker ise 2016’nın Kasım ayında Channel 2 kanalını hacklemiş ve ezan yayını yapmıştı. İddiada yer alan videodaki ilk kısım beyzbol yayınları yapan Amerikan spor kanalı MLB TV’deki bir programa ait. Görüntüler 2011 yılının Ağustos ayındaki canlı yayın sırasında meydana gelen bir deprem anından. Programın sunucuları Jeremy Brisiel, Cory Schwartz ve Mike Siano arasında “Bina mı sallanıyor?”, “Buradan çıkalım mı?”, “Deprem oluyor” gibi konuşmalar geçiyor. Videodaki ikinci program ise, Mart 2014’de Amerika’daki KTLA News isimli TV kanalında yayınlanan haber bültenine ait. Canlı yayın sırasında meydana gelen deprem nedeniyle programın sunucuları Megan Henderson ve Chris Schauble büyük bir şaşkınlık yaşıyor. Videonun sonunda yer alan programdaki görüntüler ise Oklahama’daki News Channel 4 kanalının 2016 yılının Ocak ayında haber bülteni sırasında meydana gelen deprem anına ait. 2016 yılının Kasım ayında ise Hürriyet, Yeni Akit, ve SputnikNews’de yer alan haberlerde, yine yasa tasarısını protesto amaçlı İsrail televizyon kanalı Channel 2 News hacklenerek Mescid-i Aksa görüntüsü ile birlikte ezan yayını yapıldığı iddia edilmişti. Bu yönde çıkan haberler doğru, Channel 2 News de 29 Kasım 2016’da bir tweet atarak hacklendiklerini doğrulamıştı. İsrail Parlamentosu (Knesset), ‘müezzin yasası’ olarak bilinen ve camilerde okunan ezan sesinin kısılmasını öngören tasarıya ilk onayı verdi. Tasarıya göre, bütün inanç merkezlerinde saat 23:00 ve 07:00 arasında hoparlör kullanılması yasaklanacak. Başka bir tasarıda ise gün boyunca rahatsız edebilecek şekilde yüksek sesle hoparlör kullanımının yasaklanması yer alıyor. Tasarının yasalaşması için üç kez onaylanması gerekiyor. Knesset’ten ilk onayı alan tasarıya, Arap Milletvekilleri tasarıyı yırtarak tepki göstermişti. Sosyal medyadan da söz konusu tasarıya tepkiler gelmişti. Arap asıllı İsrailli Milletvekili Ahmad Tibi de, protesto amaçlı parlamentoda ezan okumuştu.153
Bu konuda şunu da belirtmek gerekiyor. İsrail’de ezan sesi kısılmamıştır ama mesela Suudi Arabistan ezan sesini kısmıştır!!! Suudi Arabistan’ın İslami İşler Bakanı Abdüllatif El Şeyh, devlet televizyonundan yayınlanan konuşmasında, ezan sesinin kısılması kararının halktan gelen tepkiler üzerine alındığını dile getirip, ezan sesinin aşırı yüksek olmasından şikâyet edenler arasında, yaşlıların ve çocuklarının uykularının bölündüğünü söyleyen ailelerin bulunduğunu belirtmiştir. Hatta sosyal medyada bu kararı eleştirip ‘restoran ve kafelerdeki yüksek sesli müziğin de kısılması gerektiğini’ iddia eden kesimlere de tepki gösterip karara karşı çıkanları ‘Suudi krallığının düşmanı’ olarak nitelemiştir! Bununla da kalmayıp, bu kişilerin sorun çıkarmayı ve ulusal bütünlüğü bozmak istediğini söylemiştir.154 Son dönemde halktan gelen “yüksek sesli ezan yüzünden hasta ve çocuklar uyuyamıyor” şikayetlerinin artması üzerine Azerbaycan’da da hoparlörlerle ezan okunması yasaklanmıştır. Müezzinler artık minareye çıkarak çıplak sesle ezan okumaktadır.155 Amacımız, tabii ki ezanın hoparlörle okunup okunmamasını tartışmaya açmak değil! Sadece Suudi Arabistan’da ve Azerbaycan’da da benzer bir olay ‘’sonuçlandırıldığında‘’ Türkiye’de buna tepkinin neden olmadığını sorgulamak!
Sosyal medyada Mayıs 2021’de Mescid-i Aksa’da yaşanan şiddetle ilişkilendirilen fotoğraflardan bazıları, aslında farklı saldırıların sonuçlarını yansıtıyor. Bunlardan biri de genç bir erkek ile bebeği gösteren fotoğraf. Fotoğrafı arama motorlarında tersine aradığımız zaman 2014 yılından beri internette dolaşımda olduğunu görüyoruz. Fotoğraf Reuters muhabiri Hosam Katan tarafından 2014 yılının Şubat ayında Halep’te çekilmiş. Adobe Stock görsellerinde ve Reuters’ın resmi internet sitesinde paylaşılan fotoğrafın açıklama kısmında verilen bilgilere göre Halep’in Masaken Hanano bölgesine yapılan saldırı sonrasında enkaz altından kurtulan çocukları gösteriyor. Aynı anın başka açıdan çekilmiş karelerini de internette bulmak mümkün. Görsel aynı açıklama ile o günün haberlerinde de kullanılmış. Ayrıca, o dönem The Syrian Network for Human Rights (SNHR) tarafından aktarılan bilgilere göre 23 Kasım 2013 ila 24 Şubat 2014 tarihlerinde Suriye’nin Halep şehri ve çevresindeki bölgelere yapılan saldırılarda 2 bin 401 kişinin sivil olduğu 2 bin 426 kişi hayatını yitirmiş.156
İsrail’in Filistin için ürettiği P-500 isimli ağrı kesicinin 6. gün öldürdüğü iddia edildi. Facebook’ta bir kişisel hesaptan paylaşılan gönderi yaklaşık 60 bin paylaşım aldı. “Namaz Aşkı” isimli Facebook sayfasında da aynı iddia paylaşıldı. Fakat İsrail’in Filistin için P-500 isimli bir ilaç ürettiği ve bu ilacın altıncı günün sonunda öldürdüğü iddiası doğru değil. P-500 isimli ilacın menşei Hindistan ve Apex firması tarafından üretiliyor. İsrail ya da Filistin’de bu firmanın satışı bulunmuyor. Ayrıca güvenilir sağlık örgütlerinin verilerine göre ilgili ilacın kullanımının altıncı gününde öldürdüğü iddiası da doğru değil. P-500’ün içeriğinde bulunan parasetamol (ağrı kesici kullanması sakıncalı olan bireyler dışında) dozu aşılmadan uzun süre kullanıldığında herhangi bir sorun teşkil etmiyor. İddia metine eşlik eden görsele bakıldığında ilacın üretici firması ve menşeini görebilmek mümkün. P-500 isimli ilaç, Hindistan’da bulunan “Apex” firmasına ait. Bu ilacın resmi sitesine girildiğinde üretim merkezinin Chennai şehrindeki Guindy ilçesinde bulunduğu bilgisine ulaşılabilir. İddiada yer alan ilaç, Apex firmasının “P-500” isimli ürünü. Aynı firmanın parasetamol içeren ilaçlarının “Paracetamol IP 500mg / 650mg / 750mg” adları altında satıldığı bilgisine ulaşılabiliyor. Dolayısıyla P-500’ün, Parasetamol içeren ağrı kesicinin 500 miligramlık tabletini işaret ettiğini söylemek mümkün. Apex firmasının resmi sitesinde ihraç anlaşması olan ülkelere ulaşmak mümkün. Bu verilere göre Apex İsrail’e veya Filistin’e hiçbir ürününü ihraç etmiyor. İsrail’de Parasetamol içeren ilaçlar, farklı firmalar tarafından üretiliyor ve farklı isimlerle anılıyor. İsrail Sağlık Bakanlığı, İsrail’de üretilen ve parasetamol içeren tüm ilaçların künyesini paylaşıyor. Bu listede P-500 isimli bir ilaç bulunmuyor.157
Yeni Akit, Memurlar.net, Sağlık Aktüel gibi internet sitelerinde, İsrail’de kanserin çok az görüldüğü ve kanserden neredeyse kimsenin hayatını kaybetmediği iddia edildi. Sitelerde yer verilen bu iddia sosyal medyada da dolaşıma girdi, iddia ile ilgili bazı videolar hazırlandı. Ancak İsrail’de kanserin çok az görüldüğü ve neredeyse kimsenin kanserden ölmediği iddiaları gerçeği yansıtmıyor. 2012 yılında Dünya Sağlık Örgütü Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) tarafından yayımlanan Globocan verilerine göre, 7 milyon 700 bin nüfusa sahip İsrail’de kanser teşhisi konulan insan sayısı 29 bin 200. İsrail’de 100 bin kişiden 283.2’sinde kanser görülüyor. Kanserden ölen insan sayısı ise 2012’de 10 bin 900. Aynı verilere göre 74 milyon 500 bin nüfuslu Türkiye’de kanser teşhisi konulan kişi sayısı 148 bin. Türkiye’de 100 bin kişiden 205.1’inde kanser görülüyor. Kanserden ölen kişi sayısı ise 91 bin 800. Açıklanan 2012 verilerine göre, İsrail ile Türkiye’de kanser görülme oranlarının birbirine yakın olduğu görülmekte. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü OECD’nin verilerine göre, İsrail’de 2009 yılında 100 bin kişiden 186’sı, 2013 yılında 100 bin kişiden 180’i kanserden hayatını kaybetti. Türkiye’de ise 2009 yılında 100 bin kişiden 148’i kanserden ölürken, 2013’te bu sayı 100 bin kişide 166 oldu. Haberlerde belirtilen sayıların aksine, 2003 ve 2004 yılında kanserden ölenlerin oranı 100 binde 214 ve 100 binde 203.158
Yine aynı sayfada, İsrail’de en çok görülen kanser türleri ve kanser türlerine dair istatistikler için de İsrail Kanser Derneği’nin 2015 raporu verilmiştir.159
Sosyal medyada paylaşılan bir videodaki altyazının, İsrail eski Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun yaptığı bir konuşmada Türkiye hakkında sözleri gösterdiği iddia edildi. Videodaki altyazıda “Anadolu’da Roma’yı tekrar kurma planımız halkın sokağa çıkmasıyla başarısız oldu” gibi ifadelerin de yer aldığı görülebiliyor. Ak Sakallı isimli sayfa tarafından 5 Temmuz’da Facebook’a yüklenen video yaklaşık 5 bin paylaşım aldı. Yine bir kullanıcı tarafından yaklaşık 3 hafta önce Facebook’a yüklenen video şimdiye kadar 430 bin görüntülenme sayısına ulaştı. Bunlara ek olarak videonun bir süredir internette olduğunu söylemek mümkün. Söz konusu videonun 3 Ağustos 2016’da “15 Temmuz Darbesi ve Benjamin Netanyahu” başlığıyla Youtube’da yayınlandığı görülebiliyor. Ancak, Netanyahu’nun konuşmasında yer alan ve Türkiye hakkında bilgilerin geçtiği altyazı ile Netanyahu’nun gerçekte söyledikleri uyuşmuyor. Yani altyazının Netanyahu’nun dediklerini gösterdiği iddiası doğru değil. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun 2009 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmanın tamamına ulaşmak mümkün. Ayrıca konuşmanın metne dökülmüş haline de ulaşılabiliyor. Konuşma Şalom Gazetesi tarafından 2 Ekim 2009’da da Türkçe’ye çevrilmiş.
Konuşmada Netanyahu, Yahudi Soykırımı’nın gerçek olmadığını belirten dönemin İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’a cevap veriyor ve soykırımın gerçek olduğu hakkında bilgiler veriyor. Netanyahu’nun başlangıçtaki konuşması videonun 6.9’uncu saniyesinden başlıyor. Netanyahu konuşmasında Türkiye ile ilgili herhangi bir şeyden bahsetmiyor ve Ahmedinejad’ı kast ederek “Soykırım inkarcısını dinleyenlere hiç mi utanmadınız?” sorusunu yöneltiyor. Netanyahu’nun konuşmasının bu kısmının tam metni ise olarak aşağıdaki şekilde:
“Bu Holokost inkarcısına konuşma hakkı verenlere, halkım, Yahudiler ve dünyanın her yerinde bulunan dürüst insanlar adına soruyorum: Hiç utanmanız yok mu? Hiç ahlakınız yok mu?”
Konuşmanın devam eden kısmı ise orijinal videonun 11.15’inci saniyesinde başlıyor. Benzer şekilde bu kısımda da altyazıda belirtildiği gibi Türkiye hakkında herhangi bir söze rastlanmıyor. Netanyahu bu bölümde dini fanatiklerin kitle imha silahlarını ellerine geçirmeleri tehlikesinden bahsediyor. Konuşmanın metni ise aşağıdaki gibi:
“İşte bu yüzden insanlığın bugün karşılaştığı en büyük tehdit dini fanatikler ve kitle imha silahları arasındaki yakın ilişkidir. Bu kurumun acilen üstesinden gelmesi gereken mesele, Tahran’daki tiranların nükleer silahlar edinmesinin önüne geçmektir”
Netanyahu’ya atfedilen sözlerin yer aldığı videonun son bölümünü ise orijinal videonun sonlarına doğru 22.08’inci saniyelerde yer alıyor. Bu kısımda Netanyahu Birleşmiş Milletler’in kendi ülkesini suçlu ilan ettiğini belirtiyor:
“İsrail’in Gazze’yi terk etmesini kutlayan ve bize kendimizi savunma hakkımızı geri vereceğini vaad eden aynı Birleşmiş Milletler şimdi bizi mi suçluyor? Benim halkım, benim ülkem savaş suçlusu mu? Peki neden? Her ülkenin yapacağı gibi kendini savunma hakkını sorumluluk sahibi bir şekilde yerine getirdi diye. Ne kadar gülünç.”
Sonuç olarak Netanyahu’nun konuşmasını gösteren videoda yer alan altyazıların doğru bir çeviri olmadığı açık şekilde görülebiliyor.
Sosyal medyada paylaşılan başka bir görselin Benjamin Netanyahu’nun yaptığı konuşma sırasında elinde Türkiye haritası tuttuğunu gösterdiği iddia edildi.
Ancak görsel montajlanmış. 2012 yılında BM Genel Kurulu’nda İran’ın nükleer programı hakkında konuşan Netanyahu’nun elinde başka bir afiş bulunuyor. Ruptly haber ajansı tarafından 28 Eylül 2012’de YouTube yüklenen görüntülerde bahsi geçen afiş net olarak görülebiliyor.160
Bu ve benzeri yalan haberler, Yahudiler’in medyaya hakimiyetlerini değil ama Filistinlilerin PALLYWOOD medyasındaki hakimiyetlerini ve bizdeki bazı medya gruplarından da bu konuda destek aldıklarını göstermiyor mu? Pallywood da şudur: İngilizce Filistinli (Palestinian) ve Hollywood kelimelerinin birleştirilmesinden oluşturulmuştur161. Yalan haberler yayarak, hem kendi tabanlarını yanlarında tutabilmek hem de dünyada Yahudilere karşı bir nefretin oluşturulmasını sağlamak hedeflenmektedir.
Mesela bu fotoğraf162, İsrail Devleti’nin kalbi yok diye paylaşılmış. Ama aynı fotoğraf “üç ay önce!” ‘’Suriye’de masum bir yüz silahlara bakıyor‘’ diye tweet atılarak paylaşılmış.
Videoda163 yerde yatan Filistinli bir çocuk var ve videonun devamında da Ultra Ortodoks bir Yahudi ile İsrail askeri var. Bu görüntü kaç insana servis edilecek?
Bu videoda164 İsrail askerlerinin yanına gelen Filistinlilerden yaşlı olanı, askerlerin sırtları dönükken, birden göğsünü tutup vurulmuş gibi bağırmaya başlar. Filistinli yaşlı adamın tepkisine askerler de şaşırıp adama doğru dönünce, genç Filistinli de askerlere bağırmaya başlar.
Bu fotoğrafı Filistinliler, başta The Palestinian Information Center adlı Filistin haber sitesinden, Türkiye’ye, BBC’den National Post’a kadar ulaştırabildikleri her tarafa yaydılar ve fotoğrafla İsrail askerlerinden kaçtıkları iddiasındalar.
Geniş açıda alınan fotoğrafta ise, bazısı yatarak, bazısı çömelerek bazısı da ayakta durarak İsrail askerini bekliyor (!) olsa gerek. Videoyu seyrederseniz165, türbanlı kızın arkasındaki erkeğin de gülerek kaçtığını görebilirsiniz!
Pallywood’u, L. Deniz Ertuğ, bir makalesinde166 çadır tiyatrosu olarak niteler ve şöyle der: ‘’ Üç beş yaşlarında bir çocuk yerde kanlar içinde yatıyor. Babası yaralı başucunda, çevresinde yine yerlerde uzanan yaralanmış insanlar. Bir ses: “Kestik” der demez, babası gülerek çocuğu yerden kaptığı gibi havaya kaldırıyor. Çevresinde az evvel ahirete intikal etmeye iki dakika kalmış arkadaşlar sapasağlam ayağa fırlıyorlar. Alın size Pallywood…
Türk basınında birçok kişi İsrail’in canavarca Filistinli sivilleri öldürdüğünü, çoluk çocuk demeden bombaladığını anlatırken bu olayların bir kısmının tamamen kurgu ve montaj olduğunu öğrendiğinizde ne hissedersiniz? Malesef ki gerçek bu. Moda tabirle birileri sizi çok fena “trollüyor”.
Çok klasikleşmiş bir fotoğraf vardır. 2000 yılında babasının arkasına saklanmış, duvar dibinde öldürülen Muhammed el Durra. Kimileri için o an “İkinci İntifada”nın sembolüdür hatta “Filistin davası”nın özetidir. Ancak yapılan tetkikler sonucu çocuğun İsrailliler tarafından vurulmamış olduğu kanıtlandı. Birileri itiraz etmeden evvel söyleyeyim ki bu tetkiki yapanlar İsrailliler değil; bir grup akademisyen, bilirkişi ve uzmandan oluşan bir komite tarafından verilen kararı yazıyorum.
Daha açık yazalım, çocuğu Filistinliler vurmuş. Düşünebiliyor musunuz bir tarafta Filistinli polisler, göstericiler, diğer tarafta İsrailli askerler, dünya basını orada, ortada bir baba ve evladı. O sahneyi düşündükçe insanın içi yanıyor gerçekten. Fakat sonuca baktığımızda yapılan propagandanın arkası bomboş çıkıyor. Ha bunu diyerek Filistin tarafını suçluyor, İsrail tarafını temize çekiyorum sanılmasın. İki ateş arasında kalmış sivillerin vurulması kuvvetle muhtemeldi. Talihsizlik o an orada bulunmuş olmalarıydı. Sonuçta küçücük bir çocuk kazananı olmayan bu savaşa kurban gitti.
Geçtiğimiz sene internete bir video bomba gibi düştü. Tam İsrail Filistin çatışmalarının alevlendiği bir esnada Filistinliler yine gösteri yapıyorlar. Yüzlerce Filistinli gelmiş, lastiklerden barikat yapılmış, arkadan duman tütüyor, yüzleri örtülü genç adamlar bir anda yüzlerce taşı atmaya başlıyorlar. Bu esnada uluslararası basın da orada. Öyle ya “Filistin direnişini” çekecekler. “Yeni bir şey de yok nesini çekiyorsun?” derler adama ama hadi gazetecilere işlerini öğretiyormuş konumuna düşmeyeyim.
Tam o esnada bir başka kamera, alanı daha geniş bir açıdan görüntülüyor. Sağa sola doğru çekim yapıldığında ortada kimsenin olmadığını görüyorsunuz. İsrailli hiç kimse yok. Bu yüzlerce genç adam kime taş atıyor kardeşim? Cevabı hemen vereyim: Boşluğa. Doğru okudunuz, çalıya çırpıya taş sallıyor cengaverler.
O esnada sirenler çalıyor ambulanslar yetişiyor. Ama kime? Ortada çatışma yok, çatışacak İsrailli yok, yaralanan yok ama olsun ambulanslar tam zamanında gelmişler. Çalışma etiği on numara. Sonra kamera daha çok yaklaşıyor. Arkadaki kalabalığın arasında bir adam gülerek el sallıyor; çevresindekiler onu karga tulumba ambulans ekiplerine teslim ediyorlar. Az evvel gülen adam ambulansa biniyor gidiyor. Yaralı değil, saldırıya uğramış değil, sapasağlam adam.
Peki bu sonraki günlerde dünya basınına nasıl yansıyor? “Filistinli göstericiler Batı Şeria’da İsrailli güçlere taş ve sopalarla direndi”. “Hangi güçlere?” diye soramıyoruz çünkü orada askerler var diye düşünüyoruz. Fotoğrafçı o kadar güzel kareler çekmiş ki, değme William Wallace getir götürünü yapar Filistinli ağabeylerimizin. Bu müthiş direniş fotoğraflarından birinin sahibinin adını yazayım ama hayal kırıklığına uğrayacak arkadaşlar için peşinen söyleyeyim, yapacağım bir şey yok: Cafer Ashtiyeh. Nereden hatırlıyoruz bu ismi biz? 2017 yılında Dubai’de düzenlenen Arap Ülkeleri Gazetecilik Festivali’nde en iyi fotoğraf ödülünü vermişlerdi kendisine. Körler sağırlar birbirini ağırlar.
Tüm bunların ışığında baktığımızda, özellikle son 20 senede görsel propagandanın öneminin çok arttığını görüyoruz. Önceden birçok konunun gerçek mi yalan mı olduğunu anlamamız çok daha zordu. Bugün dakikalar içinde birçok haber yalanlanabiliyor. Buna rağmen propagandacılar da boş durmuyor hani. Onlar da daha profesyonel ekiplerle çalışmaya başladılar. Pallywood diye boşuna denilmiyor. Filistin yönetimi bu çabayı, zamanı ve finansmanı ülkede tiyatro ve sinemanın gelişmesine harcasa çok başarılı olabilirler. Kim bilir bir gün Oscar bile alabilirler.
Son söz, Filistin’de bir grup çoluk çocuk hak etmediği şartlarda yaşayadursun bu sinemasever yönetim uluslararası vakıflar ve örgütlerden aldığı yardımları kendi hayatlarını gönendirme için harcayıp günlerini gün ediyor. Olan da Muhammed gibilere oluyor. Yahu sanki Filistinlilerin hayatlarında sorun yokmuş gibi film çekiyorsunuz, filme ne gerek var? Olanı olduğu gibi yansıtsan yeter. “Ya bu Filistinliler size ne etti?” diye sorası geliyor insanın. İsrail’le barış masasını tekmelemeye verdiğin enerjiyi halkı kalkındırmaya harcasan şimdiye orta ölçekli bir Ortadoğu devleti olmuştun. Ama tabii mis gibi milyon dolarları alıp hayatın tadını çıkarmak varken kim uğraşır barışla, müzakereyle?
Öte yandan, kuşkusuz İsrail’in de karnesi pekiyilerle dolu değil. Zaman zaman hükümetlerin maksadını aşan uygulamaları tepki çekiyor. Fakat bir de terör gerçeği var. Karşısında birden çok terör örgütü olduğunu ve bunlarla top yekün mücadele etmenin çok zor ve çok boyutlu olduğunu uluslararası arenada anlatma konusunda kısmen yetersiz kalıyor. Belki kendilerini geliştirmeleri lazım. Geç olmadan bir Jewylwood da sizden bekliyorum çocuklar.
Not: Yazıyı yazdıktan sonra Jewylwood kelimesini araştırdım. Meğerse Filistinliler de Pallywood kavramına karşılık Yahudiler için bu kelimeyi uydurmuşlar ama pek tutmamış. Bu da Yılmaz Erdoğan’ın unutulmaz “Vizontele” filmindeki “Şerefsizim benim aklıma gelmişti” repliğini hatırlatan bir an oldu.‘’
L. Deniz Ertuğ’un da makalesinde belirttiği ve bizim de verdiğimiz bazı örnekler malesef Türkiye’de bilinmiyor! Hatta o kadar ki bu Pallywood’a çanak tutarcasına, yalan haberler doğru kabul edilerek alındığı gibi, haber değeri olan doğru olaylar da Türkiye’de ya geçiştiriliyor ya da hiç verilmiyor! Mesela kaç taneniz bizce de kutsal kabul edilen Mescid-i Aksa’da Filistinlilerin ‘’ ayakkabılarıyla ‘’ top oynamasını ulusal kanallardan öğrenebildi? Ya da ulusal kanalların kaç tanesi Filistinliler tarafından tahrip edilen Peygamber mezarını verdi? Bunun da mı hiç haber değeri yoktu?
Filistinlilerin Mescid-i Aksa’ya ayakkabıyla girip top oynayarak yaptığı saygısızlık internette sadece jöntürk.tv167 ve bir twitte168 kendine yer bulabildi. Camii içindeki kutsallara zarar vermeleri de oradan dışarıdaki polislere taş atmaları da haber değeri taşımadı. Ama polisler, bu taş atmanın sonucunda Camii içine girince muhakkak ‘’ haberdir! ‘’ Katil İsrail polisi Mescid-i Aksa’ya ayakkabıyla girdi ya da Müslümanlar Mescid-i Aksa’da ibadet ederken katil İsrail ibadet eden gençlere saldırdı, şeklinde yorumlar ya da haberler okuyabilirdik. Amaç da bu değil mi zaten? Polisi Mescid-i Aksa’ya çekip çıkan olayları tüm dünyaya servis edebilmek! Kaldı ki burada zaten Müslümanlar rahatça ibadetlerini yapabiliyor, Camii içinden polislere taş, havai fişek atmadıkları sürece! Ve tam tersi Yahudiler belli bir bölgeye kadar izne tabii oluyor!!!
Bu arada Mescid-i Aksa ile ilgili bir yalandan da bahsetmemiz gerekiyor! Buraya giriş Müslümanlara her zaman açıktır! Yahudi ve diğer gayrimüslimlere ise belirli günler ve saatlerde açıktır. Sadece ‘’ turistik amaçla ‘’ Müslüman olmayan insanlar oraya belirli zamanda ve saatlerde gidebilirler, onun dışında gidemezler. Gittiklerinde dua etmeleri de yasaktır. Yahudilerin Mescid-i Aksa’nın çevresinde bile dua etmesi yasaktır. Eğer gizlice giderlerse ve çevreden Yahudi oldukları anlaşılıp şikayet edilirlerse yaka paça dışarıya atılırlar.
Kaldı ki 1924’ten bu yana Kudüs’te Harem-i Şerif olarak bilinen ( Mescid-i aksaya etrafıyla beraber Harem-i Şerif de denir. Bu tabir, Mekke’de Kabe-i Muazzama’ya, Medine’de Mescid-i Nebevi’ye denildiği gibi Kudüs’te Mescid-i Aksa169 için de kullanılır) yerleri yöneten Ürdünlü Haşimilerdir! Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs-Sahra’nın himayesi, Ürdün ve İsrail’in kuruluşundan önce, yaklaşık bir yüzyıl boyunca Ürdün’de hüküm süren Haşimi hanedanı için önemli bir meşruiyet kaynağı olmuştur! Çünkü Haşimiler Hicaz’dan ayrıldıktan sonra meşruiyetlerini Kudüs’ten alıyorlardı! Günümüz Ürdün’ünün hükümdarları olan Haşimiler, 1924’te Suud Hanedanı tarafından fethedilene kadar kutsal Mekke şehrini yüzyıllar boyunca kontrol ettiler. Şehir ve muazzam bir dini öneme sahip olan Medine, Suudi Arabistan’a dahil edilirken, El Aksa ise Haşimi kontrolüne girdi. Hatta son yıllardaki İsrail ve Suudi Arabistan yakınlaşması, Mescid-i Aksa’ya Suudilerin de ortak olabilme ihtimali yüzünden Ürdün’ü rahatsız etti170. Görülüyor ki burası Ürdün’ün himayesindedir. Müslümanların değil tam tersi Yahudi ve diğer dinden olan insanların ibadet maksatlı ziyaretleri de yasaktır! Peki bu kadar kutsal olan, başka dinlerdeki insanları ibadet için de olsa sokmadığınız bir alanın içinde bulunan Mescid-i Aksa’nın çatısına çıkıp tuvaletinizi171 yapar mısınız? Ya da Mescid-i Aksa’nın içinde top oynamanın dışında orada pizza-kola günü de yapar mısınız?
Mescid-i Aksa içindeki pizza – kola haberinin alındığı sayfada172, Filistinli Siyasi Analist Hassan Salameh, Al-Marsad internet gazetesinin daha önce içeride futbol oynayan bir grup genci gösteren videolar yayınladığını ve bunun ilk kez olmadığını söylemiştir. Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların, Filistinlilerin gerçekleştirdiği yıkıcı uygulamaları reddettiğini vurgulamıştır. Mescid-i Aksa ziyaretçilerinden bazılarının Kudüs dışından olduğunu belirtip, Mescid-i Aksa ile hiçbir ilgisi olmadığına dikkat çekerek, eylemlerinin sonuçlarına dikkat etmeden, amaçlarının fotoğraf ve video çekerek sahte kahramanlık iddiasında bulunmakla sınırlı olduğunu vurgulamıştır.
Filistinli Siyasi Analistin atladığı birkaç nokta var. ‘’Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar, Filistinlilerin gerçekleştirdiği yıkıcı uygulamaları reddetti!‘’ derken, cümlesinin sonuna ‘’Türkiye hariç!‘’ yazması gerekirdi. Çünkü Mescid-i Aksa içindeki futbol, Filistin Davası’na halel gelmesin, Filistinliler Türk insanın gözünden düşmesin diye ulusal kanallarda verilmedi! Dolayısıyla bilinmeyen bir şeyin reddedilmesi de olmaz. Bir başka nokta, siyasi analistin tanımlamasına göre, ‘’Mescid-i Aksa’ya, çektikleri video ve fotoğraflarla sahte kahramanlık iddiasında bulunmak için, dışarıdan gelen insanlar‘’ da Müslüman değil mi? Bir camide, hele ki tüm Müslümanlar için önemli olan bir camide nasıl davranacaklarını bilmiyorlar mı? Bunu Araplar yapınca mazur mu görülüyor? Bu olaylar, Türkiye’de haber değeri taşımıyor mu?
Mescid-i Aksa ile ilgili bir diğer konu da Mescid-i Aksa’nın altının oyulması ve yıkılmaya çalışıldığı iddiasıdır. 1911’de Ahit Sandığı arandı ve bu büyük bir gürültü kopardı. Neredeyse İstanbul’daki hükümet düşecekti. Hıristiyanlar, El Aksa’nın altını oyup yıkmak istiyorlar diye bir dedi kodu yayıldı. ( Müslümanlar, Tapınak Dağı’nın hepsine Mescid-i Aksa derler ) Yüzlerce senedir de aynı oyun oynanır. “El Aksa elden gidiyor” diye bir laf çıkartılır arkasından olaylar , ayaklanmalar baş gösterir. Halbuki 1911’de çıkan isyanın öncesinde, bir İngiliz Tapınak Dağı çevresinde arkeolojik kazılar yapsa da, asıl niyeti Hazreti Süleyman’ın altınlarını bulmaktı. O yüzden Camii’nin koruyucusu Şeyh Halil de plana dahil edilerek ‘’ rüşvetle’’ Harem-i Şerif yerleşkesine girildi. Süleyman’ın Ahırları bölgesini araştırıldıktan sonra, Kubbet-üs-Sahra’ya gizlice girilerek, Temel Taşı altındaki Mağara’da çalışmaya başlanıldı. Tabii fark edilince kaçtılar ve sonrasında ayaklanma oldu. Harem-i Şerif’e İngiliz’in girmesi için alınan rüşvetten173 de günümüzde bahsedilmez tabii ki!
Günümüzde, Mescid-i Aksa’nın altına sinagog yapıldı174 gibi kuyruklu yalanlara da başvurulur ama tam aksine Hz. Süleyman’ın Ahırları adlı yerde Mescid-i Aksa’nın altı kazılarak devasa bir Cami yapıldığından bahsedilmez! Ayrıca El Aksa Camii’sinin altında değil, Kudüs’teki Ağlama Duvarı’nın bitişiğinde ve muhtemelen MS 20 veya 30 civarında yapılan, günümüzde ortaya çıkarılan bir yapı, sanki Camii altında kazı yapılıyormuş gibi haber olarak sunulur. Üstelik Ağlama Duvarı’nın yanında olması ve sinagog da değil Tapınak dönemine ait görkemli kamu binalarından biri olduğu da belirtilmez! Kıyameti koparan kazı çalışmasının bir kısmı da, 19. yüzyılda İngiliz arkeolog Charles Warren tarafından yürütülen çalışma sırasında ortaya çıkarılmıştır.175
Diğer taraftan İsrail, Batı Duvarı’nın devamını keşfetmek için kazılar yaptı ve bulunanları 1996’ da halka açtı. Bu “tünellerin” Mescidi Aksa’yla da bir alakası yoktur! Fakat bu tüneller halka açılınca, Araplar ‘’ El Aksa elden gidiyor! ‘’ diye ayaklandılar. Bugün bu tüneller Kudüs’ün en önemli tarihi bulgularından biridir. Ahit sandığı ise, Haçlı Seferleri sırasından bu yana aranır ama modern zamanlarda artık böyle kazılar yapılmamaktadır.
Başka ve önemli bir konu da Peygamber mezarlarının tahribidir! Dinimizde Peygamberlere İman, İmanın Şartları’ndan biridir ve Türkiye’de olay ne olursa olsun hiçbir Türk, Peygamber mezarı olduğu düşünülen veya bilinen bir yeri tahrip edecek kadar şuursuzca hareket etmez. Ama Filistinli bir Arapsanız, sırf Yahudi olduğu için, Peygamber mezarını tahrip etmekten utanmayabilirsiniz!
BBC’nin haberine göre176, ‘’Sosyal medyadaki videoda Filistinlilerin mezarın üzerinde asılı büyük bir aydınlatma armatürüne çarptığı ve moloz parçaları fırlattığı görülmüştür‘’ denirken Türkçe BBC’de177 ise haber, mezarın tahrip edildiği belirtilerek, ‘’İsrail, saldırıdan Filistinlilerin sorumlu olduğunu savundu‘’ şeklinde veriliyor. Aslına sadık kalmadan yapılan çeviride, Filistinlilerin moloz parçalarının fırlattığından bahsedilmemiş bile! Yine BBC tarafından ‘’Mezar, Yusuf’un orada gömülü olduğuna inanan Yahudiler tarafından saygı görüyor. Müslümanlar, ya Joseph’in ya da Şeyh Yousef Dawiqat adlı 18. yüzyıldan kalma bir İslam din adamının dinlenme yeri olduğuna inanıyor. 2015 ve 2000 yıllarında Filistinli isyancılar tarafından ateşe verilen bu bölge daha önce şiddetin parlama noktası olmuştu‘’ cümleleri de bizim ‘’Yerli ve Milli BBC‘’ de yok! Kaldı ki şöyle bir durum da vardır. Haberde yazıldığı gibi, burayı tahrip eden Filistinliler orayı Peygamber mezarı olarak değil de, bir İslam din adamının mezarı olarak düşünsün, tahrip mi edilmesi gerekiyor?! Tabii, Türkiye’de ulusal kanallarda Peygamber mezarının tahrip edilmesi de gündeme hiçbir zaman getirilmedi! Hatta bu sansür nedeniyledir ki Türk Yahudileri kendini doğru düzgün anlatamamaktadır! Bu yüzden, mesela akademisyen Hay Eytan Cohen Yanarocak, sloganı Halkın Gazetesi olan pek bir sosyalist gazeteyle yaptığı röportajı sansüre uğrayınca, röportajını geri çekmek zorunda kalıyor. Bu yüzden, Türkiye’de medyaya da tıpkı paraya hakim oldukları gibi hakim olan Türk Yahudilerin kurduğu HasTürk, parasızlıktan kapanıyor. Uzunca bir süre sonra Türkçe içerikli ShameNews kuruluyor ve hackleniyor. Aradan yine zaman geçince, başına ne geleceği belli olmayan HasTürk.tv kuruluyor. Ve bu insanlar Türkiye’de verilmeyen haberleri vermeyi çalışıyorlar! Eğer medyaya hakim ( ! ) olan bu insanlar başarılı olabilselerdi, biz mesela artık gelenek haline gelen, her Ramazan ayında, Filistin tarafından İsrail’e roketlerin neden atıldığını sorgulayacaktık! Ramazan ayında dünya Müslümanlarının duygusallığı kullanıp, kendine yağan ve ülkesini geliştirmek için değil, terör için kullandıkları paraları konuşacaktık! ‘’Katil İsrail her Ramazan mazlum Filistinlileri vuruyor‘’ cümlesini kurmayacaktık! İlk vuranın Filistin tarafı olduğunu ve İsrail’in buna cevap verdiğini178 Türkiye’deki Müslüman Türkler de bilecekti! Filistin tarafından atılan bu roketlerin, bazen Gazze’ye düştüğü ve kendilerinin de yaralanmayla179, ölümle180 karşı karşıya oldukları da bilinecekti. Eğer medyaya hakim olan bu insanlar başarılı olabilseydi, Filistin tarafından atılan roketlerin hemen yanı başında çocukların neden bulunduğunu sorgulayacaktık! Hamas’ın, çocuklarla birlikte roket fırlatmasını181 eleştirecektik! Cevap olarak aynı yere İsrail tarafından roket atıldığında, çocukların ölümü üstünden amacın yaygara koparmak mı olduğunu ya da küçücük yaşta militan olarak yetiştirilmek mi istendiğini sorgulayacaktık. Ayrıca ‘’Allah, Azze ve Celle, o kadar büyüktür ki, büyük zannedilen her şey O’nun yanında yok olur!‘’ şeklinde güzel bir anlamı olan Allahu Ekber sözünün, bu tür terör eylemlerinde kullanılması ne acıdır!
Şu da bilinmeli ki, İsrail’in Filistinlilerin kendi kendilerini yönetmesine izin vermek için Ağustos 2005’te Gazze’den çekildi. Ama teröristler, İsrail’deki sivil hedeflere 6.300 roket ve havan topu ateşledi. Birçok açık uyarıdan sonra, İsrail Devleti, fırlatma noktalarını, terörist üslerini, Hamas liderlerinin evlerini ve silah ve roket kaçakçılığı yapmak için kullanılmış yaklaşık 600 tüneli bombalayarak tepki vermeye karar verdi. Ardından sivil hedeflere yönelik, sürekli roket saldırılarını durdurmak için, kara birlikleri gönderdi. Ahlaki durum son derece karmaşık; çünkü Hamas teröristleri Camilerde, okullarda ve hatta hastanelerde kasten sivillerin arkasına saklanıyor!182
Görülüyor ki çocukları kullanılıyorlar, Dini kullanıyorlar, Ramazan ayı gibi dini öneme sahip zamanlarda, insanların duygusallığı kullanıyorlar, kendi halkını kullanıyorlar, dünyanın ilgisini çekmek için için Pallywood çadır tiyatrosunu kullanıyorlar… Kullanmadıkları başka bir şey kalmış mıdır acaba?!
ELİF TERZİ